21 Aralık 2013

En Uzun Gece

Bu gece kış. Kuzey Yarımküre'de, yani burada en uzun gece yaşanacak. Tam da şu anda yaşanıyor işte. Ben bilgisayarın karşısına oturmuş bu yazıyı yazmakla meşgulüm. Ama dünyamızın nüfusu yedi milyarı geçti biliyorsunuz, kim bilir, şu anda bu yedi milyar insan neler yapıyor? Bizim ev halkı salonda televizyon izliyor, onu biliyorum da, ya diğerleri? 

Gerçekten ilginç mi ilginç bir zamanda mı yaşıyoruz, yoksa bana mı öyle geliyor? Bir ara bu blogun adı Bizim Zamanımız'dı, birkaç ay oldu değiştireli, nedeni tam da buydu, içinde yaşadığımız zamanın ilginçliği beni çok etkilemiş olacaktı ki bloga o adı seçmiştim.

Ben çocukken, uzun kış gecelerinde annem bizi etrafına toplar, bize masal anlatırdı. O zamanlar dünya bugünkü gibi berbat bir yer miydi bilmiyorum, çünkü farkında değildim, ama hayat olabildiğince güzeldi. Tek derdim kederim annemin masalındaki kurdun zavallı keçi yavrularını yemesiydi, ki o da masalın sonunda belasını buluyordu, keçi, boynuzuyla karnını yarıp yavrularını çıkarıp eve götürüyordu. 

Birkaç yıl önce yeğenim Pelin henüz küçükken ona aynı masalı anlattığımda sonuna dek âdeta nefesini tutarak dinlemişti, masal biter bitmez de, "Peki, keçi yavrularını eve götürünce banyo yaptırmış mı?" diye sormuştu. Öyle ya, kurdun karnında kalmıştı yavrucaklar, kirlenmiş olmalıydılar. Çocuklar böyle detaylara takılırlar işte, dünyadaki en mantıklı detaylardır bunlar. Oysa biz büyüdükçe hayatımızdaki detaylar artar, arttıkça da mantıksızlaşır. Bir düşünün, bir çocuğunkine oranla hayatımızda ne kadar çok ayrıntı var. Gelgelelim bu ayrıntıların neredeyse hepsi de gereksiz, anlamsız ayrıntılardır. "Biz büyüdük ve kirlendi dünya" diye boşuna dememiş Murathan Mungan.

Hakikaten de bugün çok kirli bir dünyada yaşıyoruz. Ne yazık! Birkaç saat önce eve geldiğimde annem, aç mısın, diye sordu, hayır, dedim. Annemin masallarında aç kurtlar vardı, aç tilkiler vardı ama hiç aç insan yoktu. Şu anda içinde yaşadığımız dünyada, masal değil, gerçekten aç insanlar var. Kim bilir sayıları ne kadardır, belki milyonlarca. Sayı önemli mi gerçi, ha bir, ha bir milyon. Şu anda ben bu yazıyı yazmakla meşgulken, milyonlarca insan facebook'u, twitter'ı mesajlara boğarken, dünyanın bir yerlerinde aç karnını nasıl doyuracağını düşünen insanlar da vardır muhakkak. Elden ne gelir, diyerek kestirip atmak işe yarar mı bilmiyorum.

Geçenlerde bir öğrencim, "Hocam, neden kendinize dokunmatik bir telefon almıyorsunuz, bu ne ya?" diye soruyordu. Şimdiki öğrenciler de hiç sözlerini sakınmıyorlar. Çalıştığım okul memleketin en fakir semtlerinden birinde, öğrencilerin tamamı fakir ailelerin çocukları, ne var ki bu durum bir şeyi değiştirmiyor, fakir çocuklar neden fakir olduklarını düşünüp dert edeceklerine benim telefonumun fiyakasını dert ediyorlar. Bu örnek beni haklı göstermeye fazlasıyla yetiyor mu? Bu zaman dünya tarihinin görüp görebileceği en ilginç zamandır, derken o kadar da haksız sayılmam galiba.
***
Çocuklarım olsaydı ben de bu uzun kış gecesinde onlara masal anlatıyor olurdum. Masal dediğinin de anlatması değil ama dinlemesi güzel olur. Çünkü bir masalın masal olduğunun farkında değildir dinleyen, ondan ötürü kendini kaptırır dinlerken, hatta iyi bir dinleyiciyse masalın içine girdiği bile olur. Oysa anlatıcı bir an önce masalı bitirmenin derdindedir. Ama bazı usta masalcılar da vardır ki, masalı ne denli ustaca anlattıklarının ayırdında oldukları için sindire sindire anlatırlar, bu masal bittikten sonra dinleyicinin bir masal daha isteyeceğini bilirler çünkü, buna emindirler.

Çocukluk insan hayatının masal dönemidir. Masallarda her şey güzeldir. Evet, güllük gülistanlık değildir hayat ama en azından adalet vardır; kurt ölür, tilkinin kuyruğu kesilir ama nedensiz değildir bunlar, işledikleri suçların karşılığı olarak cezalarını bulmuşlardır. Gerçek hayatta ise –bizim ülkemizde olmaz elbette öyle şeyler ama baklava çalan bir çocuk, bir katilden, bir tecavüzcüden daha çok hapis yatar.

Konumuzla ilgisi yok ama adalet deyince aklıma geldi. Biliyorsunuz, İsviçre Avrupa'nın ortasında ufak bir ülke. Denizi yok fakat İtalya ve Hollanda'da iki tane deniz ticaret filosu var. Rivayete göre bir gün Avrupa'daki uluslararası bir toplantıda bizim bakanlardan biri İsviçreli bir bakana takılır: "Yahu, ne ilginç ülkesiniz, deniziniz yok ama denizcilik bakanınız var." İsviçreli bakan hemen cevabı yapıştırır: "Ona bakarsan sizin de adaletiniz yok ama adalet bakanınız var." Demem o ki, adaletin olduğu ülkelerde uzun kış geceleri de bir başka güzel oluyordur.

2 yorum:

Yorumunuzda bir web sayfasına bağlantı vermek istiyorsanız buraya bakabilirsiniz.

Yorumlarla ilgili notlar için buradaki sayfanın sonuna bakabilirsiniz.

Sayfa başına git