26 Nisan 2014

Krasnodar'a Giderken

Amcamın kaynanasının öldüğünü öğrendik. Haliyle taziyesine gitmemiz icap etti. Bizler de –ben, babam, amcam, diğer amcalarım, dayım, amcaoğullarım, ve annesi ölen yengem– hemen yola koyulmak için hazırlanmaya başladık. Mahallemizin imamı da gelecekti tabii, bizim burada gelenektir çünkü, bir yere taziyeye gidileceği zaman imam da gelir.

Amcam Krasnodar'dan evlenmişti. Yıllar önce oraya işçi olarak gitmiş, bir fabrikada bir-iki yıl çalıştıktan sonra yengemle tanışmış. Birbirlerine âşık olmuşlar, işi tamamına erdirmeye karar verince de amcam memlekete mektup yazıp durumu bildirmiş. O zaman dedem, ninem, dedemin kardeşi, babam ve bir diğer amcam kalkıp kızı istemeye gitmişler. Ailesi de vermiş. Sonra nişandır, düğündür derken evlenmişler işte. Kırk yılı bulmuştur nereden baksan.

Amcamın kaynanasının öldüğü haberi gelir gelmez babam gidiş dönüş işiyle benim ilgilenmemi söyledi. Ben de hemen başladım çalışmalara. Çocukluk arkadaşım Abdülrezzak'a mektup yazarak uçağına ihtiyacımız olduğunu söyledim. O da, sağ olsun, ertesi gün cevap mektubu göndererek istediğim zaman uçağı alabileceğimi, yalnız içinde hiç yakıt olmadığını bildirdi. Bunun üzerine ben hemen Gezerye Teyzelere doğru yola koyuldum. Gezerye Teyze, Abdülrezzak'ın annesi olur. Bir çay içip biraz sohbet ettikten sonra uçağı alıp bizim eve geldim. Amcamın oğluna uçağı götürüp denizin kıyısında yıkayacağımı, yardım için benimle gelmesini söyledim. Sonuçta uzak memlekete gidiyorduk, elâlem bakıp da, ne kirli insanlar, bu pis uçakla gelmişler, demesindiler. Evdekilere, siz hazır olun, biz uçağı yıkar yıkamaz gelip yola çıkıyoruz, dedim. Amcamın oğluyla uçağa atlayıp denizin kıyısına gittik. Aslında benim derdim uçağı yıkamak değil, yakıt almaktı. Evet, Van Denizi'nin suyu uçak yakıtı olarak kullanılabiliyor. Bunu şimdiye dek hiç kimseye söylemedim, ilk olarak burada söylüyorum. Uçağı bir güzel yıkayıp deposunu ve yanımızda getirdiğimiz bidonu doldurduktan sonra tekrar eve geldik. 

Evdekiler hazırdı. Yengem hariç herkesin suratında aynı kıvamda bir hüzün belirmişti, yengemse ağlıyordu doğal olarak. Ağlayan biri daha vardı. Küçük yeğenim Zehriye. Ama onun ağlama nedeni farklıydı, tutturmuş ben de geleceğim diyordu. Ne var ki onu yanımızda götüremezdik, taziyeye gidiyorduk sonuçta, ufak bir çocuğu götürüp kendimize orada ayak bağı mı yapacaktık? Zehriye'nin dedesi olan amcam cebinden çıkardığı bir şeker verdi, bir de dönüşte kendisine sarışın bir bebek alacağını söyledi de Zehriye biraz yatışır gibi oldu. Biz de bunu fırsat bilip hemen uçağa doluştuk. 

Ben pilot koltuğuna oturdum, yanımdaki yardımcı pilot koltuğunaysa imam gelip oturdu hemen. Ama ben imama oradan kalkmasını söyledim. "Nedenmiş," diye çıkıştı. Çünkü büyükler hep öne oturur, buralarda böyle. İmam efendi de yaşça olmasa bile imamlığından ötürü oradakilerin en büyüğü sayılırdı. Fakat ben onun oraya binemeyeceğini, çünkü bildiğim kadarıyla ehliyetinin olmadığını kendisine bir kez daha söyledim. "Evet ama," dedi o da, "zaten uçağı sen sürüyorsun, benim ehliyetimin olup olmaması neyi değiştirir?" Ben de dünya havacılık kurallarına göre yanıma ancak yardımcı pilotun oturabileceğini söyledim. Ama imamın vazgeçeceği yoktu. "Güzel kardeşim," dedi, "zaten havada uçmayacak mıyız? Ne yani, havada da trafik çevirme mi var?" Baktım, imamla aşık atacak halim yok, çaresiz kabul ettim. "Tamam hocam," dedim, "nerede istiyorsan orada otur." Bu ufak kriz böylece çözümlenmiş gibi olunca artık kalkış için hazırdım. Gelgelelim tam o anda kafama bir şey dank etti.

Normalde bizim evin önündeki düzlüğe iniş kalkış yapıyordum. Ama bu kez Krasnodar'a gidiyorduk. Uzak memleketti Krasnodar. Uzak olunca da oraya varmak için hızlı bir kalkış yapmak gerekiyordu. Hızlı bir kalkış için de uzun bir piste ihtiyaç vardı. Ne var ki uzun pist yoktu. Ne halt edecektik şimdi?

Dışarıdakiler uçağın bir türlü kalkmadığını görünce, kuzenim işaret ederek bunun nedenini sordu. Ben de camı açarak kendisine söyledim. Bunu duyan teyzemin kızı heyecanla atıldı: "Kanatları uzatmanız işe yarar belki." Ben anlamamış gözlerle ona bakınca sürdürdü: "Fizik kitabında görmüştüm, kanatlar ne kadar kısaysa, uçak kalkış için o kadar fazla kuvvete ihtiyaç duyar." İyi dedik. Uçaktan indik tekrar. Bir çocuk yollayıp Marangoz Esmerettin Ustayı çağırttık. Biraz sonra geldi usta. Kendisinden kanatlara ek olarak kullanabileceğimiz bir şeyler ayarlamasını istedim. O da hemen hünerini konuşturdu ve keresteden birer buçuk metre uzunlukta iki ek yapıp kanatlara taktı. Biz de kendisine teşekkür ederek yine uçağa bindik. Motoru çalıştırdım. Eğer hızlı bir kalkış yapabilirsem zaten devam edecektik, yapamazsam geri dönecektik. Neyse ki teyzemin kızı haklıymış, kanatların uzaması işe yaradı. Böylece Krasnodar'a doğru yola çıktık.



İkinci bölümü Krasnodar'a vardıktan sonra "yazacaktım".

4 yorum:

  1. İyi, hatta fazlasıyla iyi..:)
    İkinci bölümü yazamadın mı yani?

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Teşekkür ederim Şenay. İkinci bölümü daha çok beğeneceğine eminim. :) Başımıza neler geldi neler.

      Sevgiler...

      Sil
  2. okuması çok keyifliydi : )

    YanıtlaSil

Yorumunuzda bir web sayfasına bağlantı vermek istiyorsanız buraya bakabilirsiniz.

Yorumlarla ilgili notlar için buradaki sayfanın sonuna bakabilirsiniz.

Sayfa başına git