17 Şubat 2015

Çorba

Efendim, ben bu yaşıma geldim, hâlâ mercimek çorbası yapmayı bilmiyorum. Ne demeli buna? Ayıp mı, noksanlık mı, tembellik mi, ne? Vallahi benim de kafam karışık, ben de bilmiyorum ne diyeceğimi, bilsem demez miyim? Mercimek çorbası bilmiyorsun da, yayla çorbası biliyor musun, diye sorsanız, yok, onu da bilmiyorum. Domates çorbasını peki? Onu da. Bildiğin bir çorba var mı? Evet var. Var da söylemeye utanıyorum. H ile başlıyor, marketlerde satılıyor, raflarda görmüşsünüzdür muhakkak. Çeşitleri var onun da. Daha fazla ipucu vermeyeyim, zaten bilinmesini de istemiyorum, dedim ya, utanıyorum. O çorbayla ilgili hikâyemi anlatabilirim ama, dinlerseniz.

Üniversitenin ikinci sınıfındaydık. Hemen her öğrencinin tecrübe etmiş olduğu üzere, eve çıkma hevesine kapıldık. Elbette hevesimize yenik düştük. Başka ne olacaktı? Birkaç günlük arayıştan sonra ev tutuldu, hemen ardından ikinci el mağazasının yolu tutuldu, eşyalar alınıp taşındı falan filan. İlk gün. Akşam. Oturuyoruz. Ben içimden, ne yapsam da bunları kandırıp evin aşçısı olsam, diye düşünüyorum. Baktım fazla düşünmek para etmeyecek, hiç olmazsa açılayım dedim ve açıldım. "Arkadaşlar," dedim, "ben biraz yemek yapmaktan anlıyorum, eğer siz de uygun görürseniz yemekleri ben yaparım, siz de bulaşıkları filan yıkarsınız..." Meğer bizim garibanlar dünden razıymış. Benim çekine çekine söylediğim şey, az kalsın beni alıp başlarına koymalarına neden olacaktı. Yumurta bile kırmayı bilmiyorlarmış anlayacağınız. Evet, sahiden de öyleydi, sonraları gördüm, yumurta kırmayı bile bilmiyorlardı, fakat hele bir sorun, sen biliyor muydun, diye. 

Benim o güne kadar yemek yapmaktan anladığım, sebze mebze doğramaktan ibaretti. Sebze doğramayı iyi becerirdim bak, o konuda hakkımı teslim edelim. Tabii o da bir şartla, bıçak keskinse. Öğrenci evlerinin bıçaklarını bilen bilir. Fazla uzatmayayım, ben oldum evin aşçısı, arkadaşlarımdan biri oldu bulaşıkçı, öbürü de temizlikçi. 

Aşçı oldum ama ne yemek yapacağım bunlara? Hadi bir gün iki gün yumurta filan kırıp geçiştirdin, ya devamı? Madem girdin bir yola, devamını da artık bir şekilde getireceksin, dedim kendime ve bunlara ilk gün H. çorba ile makarna yapmaya karar verdim. Öyle bir yediler ki tabakların dibini sıyırdılar. Kendimi de dışarıda tutmamam lazım tabii, ben de aynı durumdayım. Kendi yaptığım yemeği ben de büyük bir iştahla yiyorum. Bir gün, iki gün, baktım benim sistem tutacak gibi. Nasıl tutmasın, akşam yorgun argın derslerden dönüyoruz, bir yarım saat içinde H. çorba ile makarna önlerine geliyor benim arkadaşların, daha ne ister insan? Böyle böyle, midelerimiz bu sisteme epey bir alıştı. Ben de o arada boş duracak değilim tabii, farklı farklı yemeklere alışmaya çalıştım. Bir süre sonra alıştım da. Bir öğrenci evi aşçısına göre iyi bir repertuvara sahip oldum zamanla. Fakat hiçbir zaman herhangi bir çorbayı yapmayı öğrenemedim. Konu da oradan açılmıştı zaten, değil mi, çorba diyorduk...
*
Çorba çok önemli bir yemektir. Tarih boyunca bu önemini koruya gelmiştir. Çorbası kaynamak, çorbada tuzu olmak, çorbaya çağırmak gibi sosyal içerikli deyimlere de girerek önemini göstermiştir. Çorba, bugün her ne kadar yardımcı yemek ya da başlangıç yemeği durumuna gelmişse de tarihte öyle değildi, bir ana yemekti. Mesela Ortaçağ'da, hatta daha da geriye gidersek İlkçağ'da dünyanın pek çok yerinde sofralardaki tek yemekti. Söylemek istediğimi sanırım anladınız, evet, çorba tüm sulu yemeklerin anasıdır. Hem anası, hem babasıdır.

Çorba,
William-Adolphe Bouguereau.
Çorba dediğin her şeyden önce sıcak olmalıdır. Kime servis ediliyor olursa olsun, ister ev halkına, ister misafirlere, isterse lokantada müşterilere, mutlaka sıcak olmalıdır. Diğer yemekler için bir şey diyemem ama çorbanın çok sıcak olmasında herhangi bir sakınca yoktur. Örneğin evinize gelen misafirlerin karşısına çok sıcak yemek koyarsanız ayıp olur, yemeğiniz güzel ve özenilmiş olsa bile gereğinden fazla sıcak oluşu güzelliğini ve gösterdiğiniz özeni gölgeleyebilir, fakat çorba için söz konusu değildir bu, aşırı sıcak bile olabilir çorba, ayıp kaçmaz bu, bilakis istenen bir şeydir. Sözün kısası, çorbayı çorba yapan sımsıcak oluşudur, aksi halde, içilen çorba değil, söz gelimi sebzeli su olur.
*
Bendeniz bir gün bir yerde bir çorba içmiştim. Son derece lezzetliydi, epey bir sevmiştim. Hayatımda ilk kez içtiğim bir çorbaydı. Yöresel bir şey olmalıydı. Gel gör ki orası neresiydi, içtiğim çorbanın adı neydi, düşünüyorum düşünüyorum ama bir türlü çıkaramıyorum. Bir yol üstü dinlenme tesisi miydi, başka bir yer miydi hatırlamıyorum.
*
Herkes çorba yapabilir –ben bile yapabilirim– gelgelelim hakiki bir çorba yapmak maharet ister. Bir insanın gerçek bir aşçı olup olmadığını anlamanın sağlam bir yolu ona çorba yaptırmaktır. Unutulmamalıdır ki hakiki bir aşçı her şeyin çorbasını yapabilen insandır. Evet, çorba bütün sulu yemeklerin anasıdır dedik, buradan hareketle de yemek olabilen her şey çorba da olabilir demektir.
*
Çorba ile ilgili notlarım şimdilik bu kadar. Nereden esti, diye soracak olursanız, çorba içiyordum da, aklıma bir çorba yazısı yazmak geldi efendim.

Çorba güzeldir. Bol bol çorba içelim, sağlıklı kalalım.

6 yorum:

  1. Çorba da güzel paylaştığınız hatırası da öyle ..eşimin deyimiyle 'çorba mideye masaj yapar' çorbasız olmaz .

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Merhaba sayın blogdaş. Hoş geldiniz.
      Eşinize selamlarımı iletin, oldukça özgün bir sözü varmış.
      Evet, çorbasız olmaz elbette. :)
      Sevgiler...

      Sil
    2. Sizi yeni keşfettim ..keyifle okumayı umuyorum..selamlar bizden.

      Sil
    3. Teşekkür ederim. Her zaman bekleriz. Bu sanal diyarlarda size ikram edecek bir tas çorbamız olmasa da belki iki kelamımız olur. :)
      Bizden de selamlar...

      Sil
  2. Bugün brokoli çorbası içtim.
    "Tadı damağımda" lafını anlamış oldum.

    YanıtlaSil

Yorumunuzda bir web sayfasına bağlantı vermek istiyorsanız buraya bakabilirsiniz.

Yorumlarla ilgili notlar için buradaki sayfanın sonuna bakabilirsiniz.

Sayfa başına git