29 Haziran 2016

Grandpa passed away

My grandfather has died today. He was 103. Born more than a century ago. Once he told that he saw three ages. I thought: what could those ages be? One, the Ottoman era, two, the Republican period, but what could be the third one? He went on: “One, the time of kindling glass, two, the time of oil lamp, and three, the time of electricity.” He lived a good life, I think.

27 Haziran 2016

İsa'nın Beşiği

Düşlerimin birinde ben ne İbrahim'dim ne başkası. Kimdim, bilmiyordum. Meryem'in evinde oturuyordum. Yaşlıca adamın biri gelip dışarıdan sesleniyordu. Meryem kalkıp kapıyı açıyordu. Adamın üstünden başından perişanlık akıyordu. “Çocuğuna yaptığım beşiğin,” diyordu, başı önüne düşüyordu, biraz utanıp sıkılıyordu, kelimeler ağzından zorlukla çıkıyordu: “hakkını istiyorum.” Meryem ne edeceğini bilemiyor, dönüp bana bakıyordu. “Nedir yaptığın beşiğin hakkı?” diyordum. “Bir sepet elmadır,” diyordu adam. “Sepet de elmalara dahil midir?” diyordum. “Öyledir,” diyordu o da. “Hak haktır,” diyordum, “bir sepet elmanı alacaksın. Lakin elmaların olgunlaşma çağında gelmen gerek.” Bir şey demeden gözleriyle benle Meryem'i selamlayıp gidiyordu. Meryem geçip yerine oturuyordu. Konuşmuyorduk. Bir şey demiyorduk. Meryem İsa'nın beşiğini sallıyordu.

25 Haziran 2016

Kediler denize

Kediler de denize gitsin. Bütün kediler toplanıp bir gün denize gitsin. Şöyle güneşli, güzel bir gün. Vardıklarında kimi denize girsin, kimi çıkıp güneşlensin, kimi doya doya denize baksın, kimi miyavlasın, kimi öylece sussun. Biri kıyıdaki o taşın üzerine çıkıp derin hülyalara dalsın. Denizin suyundan içsin biri, öbürleri ona gülsün. Kediler gülsün elbette. Fakat, bilhassa bugünlerde, ve bilhassa kediler,

denize gitsin.

23 Haziran 2016

Ama hiçbir şeyi zamanında anlamamıştı

Su öyle soğuktu ki, suya çarpınca ayıldı, onu bulup kurtarmalarını istiyordu. Chuck ile Ned'in gelip kendisini kurtarmalarını istiyordu. Boynuna geçirilmiş halatı çekiştirdi, halat kolaylıkla çözülüverdi, ama giysileri üstündeydi, ağırlıklarıyla onu aşağı çekiyorlardı, can yeleği de yoktu. Kendine acıdı birden. Açık deniz müthiş bir görüntü oluşturuyordu. Her yerde kocaman dalgalar yükseliyor, en tepeye varınca çalkalana çalkalana yok oluyorlardı. Bunun yalnızca su olduğuna inanmak imkânsızdı, altındaki suyun derinliği de inanılmazdı. Ona sonsuz gibi gelen bir süre boyunca çırpınıp durdu, yorulup uyuşmaya ve su yutmaya başlayıncaya kadar belki de bir on dakika geçti. Roy'u düşündü, onun böyle bir dehşeti yaşayacak fırsatı olmamış, aniden ölmüştü. İstemeden yuttuğu suları kusuyor, tekrar su yutuyordu, aldığı her nefes son nefesi gibiydi; soğuk, katı ve gereksiz. Roy onu seviyordu, bu ona yetmeliydi. Ama hiçbir şeyi zamanında anlamamıştı.
David Vann, Bir İntihar Efsanesi.

20 Haziran 2016

Karpuzun dilimlerinden bazılarının neden öbürlerinden daha

Karpuzun dilimlerinden bazılarının neden öbürlerinden daha büyük,
Karpuzun dilimlerinden bazılarının neden öbürlerinden daha çekirdekli,
Karpuzun dilimlerinden bazılarının neden öbürlerinden daha kırmızı,
Karpuzun dilimlerinden bazılarının neden öbürlerinden daha soğuk,
Karpuzun dilimlerinden bazılarının neden öbürlerinden daha sulu,
Karpuzun dilimlerinden bazılarının neden öbürlerinden daha tatlı,,,

Ceci n'est pas une qerpûz.

17 Haziran 2016

İm

Adam rüyasında büyükçe bir mantar görmüş. Yaklaşmış yanına, “Sen yenen bir mantar mısın, yoksa zehirli bir mantar mı?” diye sormuş. “Ben bir mantar değilim,” diye yanıtlamış mantar. “Ya nesin?” diye sürdürmüş adam. “Ben bir imgeyim,” cevabını almış. “Çok ilginç,” diyerek sözünü sürdüren adama mantar sormuş: “Nedir ilginç olan?” Adam da cevap vermiş: “İlk kez olarak rüyamda bir mantar görüyorum, budur ilginç olan.” 

“Eğer kastettiğin bensem,” demiş mantar, “sen henüz rüyanda bir mantar görmüş değilsin. Zira, dedim ya, ben bir mantar değil, bir imgeyim.”
_
Via

15 Haziran 2016

Haydar'la Nihat

Bu ülke sorduğu soruların yüzde doksanını bu ikisine soruyor.

12 Haziran 2016

Ecce Puer

Of the dark past 
A child is born; 
With joy and grief 
My heart is torn. 

Calm in his cradle 
The living lies. 
May love and mercy 
Unclose his eyes! 

Young life is breathed 
On the glass; 
The world that was not 
Comes to pass. 

A child is sleeping: 
An old man gone. 
O, father forsaken, 
Forgive your son!

James Joyce

9 Haziran 2016

Denizde boğulan balık

Adamın biri bir deniz balığı tutmuş günün birinde, o kadar sevmiş ki yanında hep kalsın istemiş. Her gün suyunu tazelermiş, denizden kova kova çekip taşıyarak. Bir süre sonra usanmış deniz suyu taşımaktan, musluk suyunu denemiş. Balık biraz tedirgin olmuş ama alışmış sonunda tatlı suya. Gel zaman git zaman adamın içine merak olmuş, tatlı suya alışan balık havaya da alışır mı diye... Balık önce boğulayazmış, debelenmiş, sonunda havaya da alışmış. Günlerden bir gün adamın denize gideceği tutmuş. Balığı da yanında. Koymuş onu çakıllığın gölgeli bir köşesine, kendi de denize girmiş. Çocuklar geçiyormuş oradan o ara. Balığı görmüşler. Nasılsa, acımışlar, bu balık karaya vurmuş, yazık, denize atalım, demişler. Adam deliler gibi yüzüp yetişesiye balık boğuluvermiş denizde.
Bilge Karasu, Göçmüş Kediler Bahçesi

8 Haziran 2016

Banyoda çıplak yıkanılır mı hocam?

— Sayın hocam?..
— Buyur evladım...
— Hocam, banyo yaparkene çıplak olabilir miyiz?
— Tabii ki olamazsınız, soru mu bu da?
— Peki de hocam, üstümüzdekileri çıkarmazsak nasıl temizleniriz?
— Ne bileyim ben. Nasıl temizleneceğini de bana mı soruyon?
— Ya kime sorayım hocam?
— Kime sorarsan sor.
— Ama yani... siz hocasınız ya, o bakımdan.
— Haa, o bakımdan...
— O bakımdan ya...
— O zaman sorabilirsin tabii. Ne diyordun?
— Banyoyu, diyordum, çıplak yapabilir miyiz?
— Yapamazsınız, diyordum ben de.
— Niye ama hocam?
— Niyesi mi var, günah da ondan.
— İyi de hocam, kimse görmüyor ki bizi banyoda, hepi topu bir metrekare bir yer.
— Seni kimselerin görüp görmediği değil ki mesele.
— Ya ne?
— Çıplak banyo yaparken israf ediyorsun.
— İsraf mı!..
— Evet.
— Neyi israf ediyorum?
— Neyi olacak, suyu.
— Ne yani, giyinikken banyo yapınca su harcamıyor muyum?
— Harcıyorsun harcamasına da...
— Ee?..
— İki yerine bir harcıyorsun.
— Hocam, bağışlayın ama hiçbir şey anlamıyorum...
— Bak çocuğum, üstündeki kıyafetlerle banyo yaparken hem sen yıkanmış olursun hem de onlar.
— Kimler?
— Kıyafetler.
— ...
— Böylece kıyafetleri de ayrıyeten yıkayıp fazladan su, deterjan, elektrik neyim harcayıp israfa girmemiş olursun.
— Bundan ötürü mü çıplak banyo yapılmaz diyorsunuz siz hocalar?
— Ya neyden ötürü olacak?
— Hocam, kusuruma bakmayın, ben de sanıyordum ki...
— Biliyorum, biliyorum... Sadece bu mu? Her bir şeyimizi yanlış anlayan şu topluma yaranamadık gitti valla.
— Hocam bir de parayla ilgili bir sorum vardı...
— Ha onu karıştırma şimdi, hadi yallah.

7 Haziran 2016

Eşeğin şeyi

Via
Önceki gün bir kelimenin anlamını öğrendim. Hani şu duymuş olduğumuz fakat anlamını bilmediğimiz kelimelerden. Lenduha. İlber Ortaylı'dan öğrendim, televizyonda konuşuyordu her zamanki gibi. Sözlüğe baktım, genellikle lenduha gibi biçiminde kullanılıyormuş. "Çok iri ve kaba, cüssesi çok büyük kimse veya şey." demiş sözlük. Kelime Farsça lend-i ḫār tamlamasından geliyormuş ve bu da affedersiniz "eşeğin şeyi" demekmiş. Bugünden tezi yok, bu kelimeyi daha çok kullanmalı. Evet.
Sayfa başına git