30 Nisan 2013

Tuhaf Bir Güvercin

İnsan bir güvercinden
niye korkar?
Patrick Süskind'in Güvercin'i de bir süredir okunacaklar listemdeydi. Şansı varmış ki çok beklemedi, üç ay kadar önce okumayı planlamıştım, dün okudum. Süskind'i daha önce okumamıştım. Bir zamanlar Koku'yu da okumayı düşünmüştüm ama tam da düşündüğüm sıralarda ondan uyarlanan aynı adlı filmi izleyince vazgeçmiştim, filmin romana ihaneti mi diyelim, ne diyelim? 

Güvercin'i okumak istememin nedeni, sanırım arka kapağında yazılanları okumamdı. Bir kitabevinde bakınıyordum, rastlantı sonucu gördüm. "Ancak bir gün karşısına çıkan bir güvercin, bu sıradan insanın tekdüze yaşamını altüst edecektir"i okuyunca çok meraklandım, bir güvercinin bir insanın yaşamını altüst edişine hiç tanık olmamıştım, ne bir kitapta ne de bir filmde. Bu bir, bir de Süskind'in kendisini merak ediyordum, diğer pek çok çağdaş yazarı merak ettiğim gibi. Ayıp olmasın, türünden bir içgüdüyle, en azından adamın bir kitabını okumuş ol, diyordum kendime üç-beş yıldır. Okumuş oldum. 


Güvercin, olabildiğince tuhaf bir metin bana göre. Bildiğiniz anlamıyla tuhaf değil ama, öbür türlü tuhaf. Hangi türlü, diye soracaksanız, lütfen sormayın, ben de çıkamadım işin içinden. Tuhaf işte; ilginç, kesinlikle sıradan olmayan, seni rahatsız eden, dürten bir metin. Bu tuhaflık bir yana, konusu da pek ilginç. Romanın, Jonathan Noel bir yana, asıl başkahramanı olan güvercin, –ki hiç de öyle olağandışı bir güvercin değil, bildiğiniz herhangi bir kuş– görünür görünmez, "aha, işte şimdi başlıyor!" diyorsunuz hemen, sonraki bölüme geçiyorsunuz, güvercin yok o bölümde, bir sonrakine geçiyorsunuz merakla, orada da yok. Zaten hacimli bir kitap değil, derken bitti bitecek, beş-altı sayfa kalıyor, hâlâ güvercin yok; öykünün "başkahramanı" ortalıkta yok. Acaba yazar son sahneye mi sakladı güvercini, diye içinizden geçiriyorsunuz: "Sonuçta usta bir yazar söz konusu olan, bakarsın son sayfada tutar bir fırtına koparır, olur mu olur." Ama yok. "E, hani güvercin adamın yaşamını altüst ediyordu?" 


İşte sözünü ettiğim tuhaflık galiba bu. Yazar, deyiş yerindeyse, seni yan yatırıyor. Bundan da öte, seni işin içine çağırıyor, düşünmeye sevk ediyor. Biter bitmez kapağını kapattığın kitap vardır, asıl, kapağını kapattıktan sonra başlayan kitap vardır. Güvercin onlardan biri. En son, kaç yıl önce Rus filmi Vozvrashchenie'yi (Dönüş) izlediğimde yaşamıştım bunu. Film öyle bildiğiniz filmlerden değil, pek çok kimseye de oldukça sıkıcı gelebilecek türden bir film, ama benim bugüne kadar izlediğim en iyi filmlerden biridir o, yönetmen sana her şeyi vermiyor, kendin çıkarımlarda bulunmak zorundasın, film bittikten sonra da üstünde uzun uzun düşünmek gerekiyor, "o adamla o adanın ilişkisi neydi," diye diye bir kez daha izlemek istiyorsun. Güvercin bana biraz böyle geldi. 




Romanın kahramanı, yani, "güvercinin yaşamını altüst ettiği" o zavallı adam Jonathan Noel'in kendisi de yine olabildiğince ilginç bir karakter. Camus'nün Yabancı'sına benziyor biraz, hatta belki çok. Kendine, ama daha çok da içinde yaşadığı topluma yabancı biri. Paris'te yaşıyor, o Paris ki, bana sorarsanız aldırışsızlıkların başkenti. (İnsanın hiç gitmediği, bilmediği bir şehir hakkında hüküm vermesi de ayrıca tuhaf.). Gündelik yaşamın o denli rutinleştiği, insanları birbirlerine ve kendilerine yabancılaştıran bir şehrin, güvercinden korkan bir adamın başkahramanı olduğu bir romana mekan olarak seçilmesi özellikle planlanmış olsa gerek.


Sahi, bir insan bir güvercinden niye korkar? Kırk yıl geçse adamın aklına gelmez bu, değil mi? İşte edebiyatın insana kazandırdığı asıl şey bu galiba, senin aklına ömürbillah gelmeyecek şeyleri getirmek, ama sahiden, bir insan bir güvercinden niye korkar? 


***
Öleceksin, Jonathan, öleceksin, hemen olmasa bile yakında, hem hayatını da yanlış yaşadın, çarçur ettin, baksana, bir güvercin bile altüst edebildikten sonra, öldürmelisin onu, ama öldüremezsin, sinek bile öldüremezsin sen, yok, sinek tamam, bir sineğe, sivrisineğe, böceğe ancak gücün yeter, ama sıcakkanlı bir şeyi, yarım kilo çeken, güvercin gibi sıcakkanlı bir varlığı asla öldüremezsin, bir insanı yere sermek daha kolay gelir, pifpaf, ondan kolay ne var, ufacık bir delik, altı milimetrelik bir delik açar etinde, temiz iş, yasal, nefsi müdafaaya izin var, (...) kimse suçlayamaz seni bir insanı vurursan, gelgelelim güvercin öyle mi? Nasıl vurulur bir güvercin?

6 yorum:

  1. Patrick Süskind'in 'koku' isimli romanı favori kitaplarımın arasındadır. Keşke ilk önce kitabını okuyup sonra filmini izlemiş olsaydınız. Yine de, günün birinde, fırsatınız olursa okuyun derim.
    'Güvercin' isimli romanı kitaplığımda duruyor; ve henüz açıp okuyamadım.Şu elimdeki kitap bitsin, başlayacağım, diyorum her seferinde kendime. Siz bahsedince, bir an önce okuma isteği geldi. Ama şu elimdeki kitap bi bitsin... :)
    Sevgiler...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Selam bi yazıp çıkan kız. Evet, Güvercin'i okuduktan sonra Koku'yu okuma isteği yine uyandı ama dur şu elimdeki kitap bitsin hele, ona da bakarız. :)

      Senin daha kısa bir adın yok mu bu arada? :)

      Sevgiler...

      Sil
  2. var tabii :) 'Şölen' diyebilirsin. Gerçek adım Şölen :))

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Doğru ya, söylemiştin. Kusura bakma, unutmuşum.

      Sil
  3. Merhaba,

    Bir sürü satır birikmiş ben yokken baktım da :)
    Güvercin'i seçtim içlerinden..
    Benzer hislere kapılmışız..
    Ben de merakla "ne olacak sonunda acaba?" diyerek bir çırpıda okuyup bitirmiştim..
    Bazı kitapları tekrar okumak isterim, Güvercin de onlardan biri oldu benim için..
    Güzel ve etkileyiciydi..

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Merhaba Nisan, hoş geldin. Seninle benzer hislere sahip insanların olduğunu bilmek ne güzel. Selamlar...

      Sil

Yorumunuzda bir web sayfasına bağlantı vermek istiyorsanız buraya bakabilirsiniz.

Yorumlarla ilgili notlar için buradaki sayfanın sonuna bakabilirsiniz.

Sayfa başına git