1834'te doğdu. Babası milyoner bir iş adamıydı. Annesiyse sürekli hastaydı, bundan ötürü, iki yaşından itibaren babası onu yanında işe götürdü ve ona borsa ve hisseler hakkında pek çok şey öğretti. Altı yaşında finans gazeteleri okumaya başladı ve bu arada kendi banka hesabını açtı.
21 yaşındayken babası ölünce ona 7.5 milyon dolar servet kalmış oldu. New York'a taşındı, Wall Street'te yatırım yapmaya başladı. Her kuruşu biriktirdi, öyle ki, en ucuz lokantalarda 15 kuruşa yemek yiyordu. Bir zaman sonra, dünyanın en zengin ve en nefret edilen kadını oldu. "Wall Street Cadısı" diye lakap takıldı. 33 yaşında kendisi gibi bir milyonerle evlendi, bu evlilikten Ned ve Sylvia adında iki çocuğu oldu.
Cimriliği efsanevi türden bir cimrilikti. Her girdiği dükkanda fiyatlar hakkında tartışırdı. Ucuz kuru bisküvi almak ve çok sevdiği köpeği Dewey'e bedava bir kemik bulabilmek için semt pazarına yürüyerek giderdi. Bir keresinde 2 kuruşluk bir pulu kaybolunca bütün geceyi onu aramakla geçirdi. Kedine hiç kıyafet almadı, her zaman o eski püskü, siyah elbisesini giydi. Hepsinden de kötüsü, oğlu Ned düşüp dizini yaraladığında, doktora para vermemek için saatlerce ücretsiz tıbbi hizmet veren bir yerler aradı. Sonunda çocuk sakat kaldı.
1916'da öldüğünde çocuklarına 100 milyon dolar (bugünün yaklaşık 10 milyar doları — eski TL'ye göre 10 katrilyon, evet, trilyon değil, katrilyon) servet bıraktı. Kızı, kendi payıyla bir hastane yaptırdı.
Kim mi bu? Hetty Green adlı bir Amerikalı. İşte, bu gördüğünüz abla.
Bir kez daha düşünelim, zenginlik nedir? On katrilyon paran olup da öz oğlunu doktora bile götürmeyip sakat kalmasına yol açmak kadar büyük bir fakirlik var mıdır?
fakirler bile, tüketme yarışına, sahip olma rekabetine girmiş iken, bakın wall street yatırımcısı, tek kıyafetler ömrünü sonlandırıyor, kendimizce almamız gereken dersler var...ömrüne yazık, zira hiç mutlu olmamışa benziyor belkide yanılıyorum bilmiyorum ama, o parayla, dünya turu yapılır, farklı deneyimler yaşanırdı, ya da büyük iyiliklere imza atılır, ve manevi hazzın en güzeli yaşanırdı...para nedir ki ne için var olmalıdır...
YanıtlaSilMerhaba Semra Hanım. Güzel bir noktaya değinmişsiniz. Gerçekten de günümüzün önü alınamaz tüketim kültürü yalnızca zenginleri değil, yoksulları da önüne katmış götürüyor.
SilBu kadının mutlu olup olmadığı konusunda ben de size katılıyorum. Mutlu bir insan, para içinde yüzerken çocuğunun sakat kalmasına göz yumar mı? Bu da gösteriyor ki, evet, parasızlık mutsuzluk kaynağı olabilir ama para demek de mutluluk demek değildir.
Sağlıkla...
hayretengiz!
YanıtlaSilVe de dehşetengiz! :)
SilSağlam hayat dersi çıkar mı bu hikayeden? Çıkar...
YanıtlaSilHem de nasıl bir ders çıkar. Selamlar.
Sil