16 Kasım 2013

Kedinin İşi

Kedi duvara işedi. Bir kedinin duvara işediğini hiç görmemiştim o güne dek. Dahası, bir kedinin işediğini görmemiştim. Ne tuhaftı. 

Neresi tuhaftı bunun? İşte bunu bilmiyordum. Ortada bir tuhaflık vardı ya, ne olduğunu çıkaramıyordum bir türlü.

Kedi çekip gitti. Öyle umursamaz bir hali vardı ki... Bütün duvarların sahibi oydu sanki. Kedinin ardından bakarken aklıma, insanlar olarak ne kadar özgür olduğumuz meselesi takıldı gene. Hakikaten ne kadar özgürdük? Bir kedi, şehrin dilediği duvarına dilediği zaman işeyebilir. Hayır hayır, o hemen aklınıza gelen şey değil söylemek istediğim; biz insanlar da dilediğimiz zaman dilediğimiz duvara işeyebilelim demeye getirmiyorum. Kaldı ki, biz mi daha çok kirletiyoruz şehirleri, kediler mi? Değil mi ya?

Sahi, duvarlar kime aittir? Ardında yaşayanlar, bir duvarın iç yüzüne sahip çıkabildikleri kadar dış yüzüne de sahip çıkabilirler mi? Çıkamazlar gibime geliyor. Öyle olsaydı, bu kedi bu duvara bu kadar rahat işeyebilir miydi? Bunları düşündüm oradan geçerken. 

Nereden geçiyordum? Duvarın dibinden mi? Belki de uzaktan görmüşümdür duvarı. Bin yıllardır süregelen bir gelenektir; duvarlar, insanları ve geriye kalan her şeyi birbirinden ayırmayı marifet sayarlar. Duvarların kendilerini birbirinden ayıran bir şeyler de yok mudur?

Kedilerin biz insanlarla çok ortak noktası var. Belki de bize en çok benzeyen hayvandır kedi, nereden bilebiliriz?

Her neyse, oradan geçip gittim. Ama o tuhaflık peşimi bırakmadı. Alt tarafı, bir kedinin işediğini görmüştüm, neden o denli üstünde duruyordum? Duvara işemekse, duvarlara işendiğini görmüştüm defalarca. Kafamı kurcalayan neydi o halde? Başka bir tuhaflık vardı da kedinin işediğini görmüş olmak onu mu çağrıştırmıştı? Bilmiyordum.

Düşündüm durdum. Baktım olacağı yok, dönmeye karar verdim. Oradan bir daha geçersem, belki beni bu denli düşündüren tuhaflığın ne olduğunu anlardım. Döndüm. Çok sürmedi oraya varmam. Kedi zaten çekip gitmişti. Duvarsa yerli yerindeydi.


Ee, bu kadar mı, diye soracaksınız. Evet, bu kadar. Hayatın kendisi bile yarım yamalak bir hal almışken, öykülerin yarım kalmasından daha doğal ne olabilir.

Ne olabilir?

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Yorumunuzda bir web sayfasına bağlantı vermek istiyorsanız buraya bakabilirsiniz.

Yorumlarla ilgili notlar için buradaki sayfanın sonuna bakabilirsiniz.

Sayfa başına git