Türkçe öğrenci, Arapça talebe, İngilizce student.
Öğrenci, adı üstünde, "öğrenen kişi". Talebe, "talep eden kişi". Student, Ortaçağ Latincesinde çalışmak demek olan studiare'den geliyor, dolayısıyla "çalışan kişi". (Fransızcadaki étudiant da aynı kökten. Fiil olarak da bu kökten İngilizceye ve Fransızcaya geçmiş study ve étude sözcükleri var. Bu ikincisi etüt olarak Türkçeye de geçmiş.)
Madem, dil kültürün taşıyıcısıdır, deniyor yüz yıllardır, o halde bir toplumun kültürünü; yaşam biçimini, ne yapıp ettiğini, ne yiyip içtiğini öğrenmenin en iyi yolu da o toplumun diline, dilinin "satır aralarına" bakmaktır, değil mi? Buna göre, okula giden bir çocuk, demek ki Türkçede "öğrenmeye", Arapçada "talep etmeye", İngilizce ve Fransızcada "çalışmaya" gidiyor.
Bunun böyle olması ülkelerin eğitim-öğretim düzenini de etkiliyor mudur acaba? Evetse, ne derecede etkiliyordur? Uzun uzadıya araştırmak lazım tabii. Bugün elbette tek bir ölçüte göre değerlendirme yapamayız. Eğitim-öğretim gibi, son derece karmaşık, pek çok değişkeni olan bir sistemi de tek bir kelimeye bakıp tartışamayız, ama ne olursa olsun, gene de bir etkisi vardır diye düşünüyorum.
Söz öğrenci'den açılmışken öğretmen'i es geçmek olmaz elbette. Öğretmen-öğrenci ilişkisine baktığımızda da ilginç bir durum olduğunu görüyoruz. Türkçede karşılıklı bir durum var. Bir yanda öğrenci, yani öğrenen; öbür yanda öğretmen, yani öğreten. Arapça ve İngilizcede böyle bir mantık yok. Örneğin İngilizcede bir yanda student, yani "çalışan" var, öbür yandaysa teacher, yani "öğreten" (teach: öğretmek). Arapçada da bir yanda talebe (طالب), yani "talep eden, isteyen", öbür yanda muallim (معلم), yani "talim eden, öğreten". Bu iki dilin öğrencisi birbirine benzemiyor; birinde çalışıyor, öbüründe talep ediyor, ama öğretmeni birbirine benziyor; her ikisinde de öğretiyor. Dünyanın tüm dilleri incelense, kim bilir daha neler çıkar neler.
(Çok ilginç. Kafamda hınzırca şeyler dolaşıyor, ne yapayım. Arapların bugünkü acınası durumuna bakıyorum... Batılıların alıp başını giden bilimsel gelişmelerine bakıyorum... Bir de bizim orta halli, ne iyi ne kötü, üçüncü dünyalık halimize bakıyorum...)
Galiba her şey öğrencide düğümleniyor. Bakınız, Araplarda öğrenci istiyor, İngilizlerdeyse çalışıyor. İkisinin de durumu ortada. Yedi yaşındaki bir çocuğun bile bildiği bir şey var: Herhangi bir işi kotarmak için istemek yetmez, çalışmak gerek.
Araplarda istiyor, dedik, İngilizlerde çalışıyor, peki ya burada, diyeceksiniz. Burada da öğreniyor. Ama neyi, nasıl öğreniyor? Ona da siz karar verin.
yazı içinde en çok sevdiğim şey var idi, o da şudur ki, sözcükler ve kökenleri taşıdıkları mana, buna bayıldım, Arapçadaki talep eden ve muallim öğreten kişi arasında muazzam bir kompozisyon var bence, düşünün ki, öğrenci isteyen yani talep eden, öğrenmek isteyen, bir isteklilik arz ediyor talep etmesinin yanı sıra, muallim ise hazır da bekleyen be isteyene istediğini veren, bilgi, edinmek isteyenin yani. Muazzam bir ilişki...
YanıtlaSilMerhaba Semra Hanım, hoş geldiniz. Evet, söylediğiniz ilişki de var tabii, ama benim daha çok dikkatimi çeken, talebenin ne kadar talep ettiği, mualliminse ilminden ne kadar verdiği, yazıda da buna vurgu yaptım zaten.
SilYine bekleriz, sağlıkla kalın.