*
Arkadaşlarımla son zamanlarda ara ara konuştuğumuz bir mesele var: Ne suçumuz vardı da biz bu bataklıkta doğduk? Geçen gün bir sohbet sırasında arkadaşın biri, "Allahım, beni niye İsviçre'de dünyaya göndermedin," deyiverdi. Haksız değildi bana kalırsa, zira ben de aynı sözü gerek sesli olarak muhataplarıma, gerekse sessiz olarak kendime defalarca söylemişimdir. Bana necilik kokan haksız bir tavır bu, farkındayım. Üzülüyorum da açıkçası; bu coğrafyanın insanına üzülüyorum. Fakat öte yandan da kendimi o bilindik paradoksun içinde buluyorum, bir yeri cehenneme de, bataklığa da çeviren insanlar değil mi? Böyle olunca da, hemen herkes gibi, iyi insan – kötü insan ayrımı yaparak kendimi rahatlatmaya çalışıyorum. O zaman da kötü insanları bir yana bırakıp iyi insanlar için üzülmeye devam ediyorum. Ne var ki elimden hiçbir şey gelmiyor.
Bana sorarsanız, Orta Doğu'nun en büyük hastalığı herkesin her konuda haklı olmasıdır. Böyle bir şey elbette ne teorik ne de pratik olarak mümkün, fakat dedim ya, hastalık, insanlar kendilerini öyle biliyorlar. Herkes her konuda kendini haklı biliyor. O kadar ki, konunun ne olduğu bile önemli değildir, ne olursa olsun, herkes kendini haklı biliyor. Gelecekte yaşanacaklar konusunda bile herkes bugünden kendince haklıdır. Bu durum taş gibi bir şey olmuş Orta Doğu'da, öyle kolay kolay bükülmez, kıvrılmaz, değişmez.
*
Farklı tanımlamaları, çizilen farklı sınırları olsa da bugün genel kabul gören görüşe göre Türkiye de Orta Doğu'nun bir ülkesi. Doğrusu, bunu bilmek için araştırmaya, kitap filan karıştırmaya gerek de yok, sokağa çıkmak yeterli. Haksızlık, adaletsizlik, hırsızlık, yalancılık, dolancılık, düzenbazlık, namussuzluk, şerefsizlik, saygısızlık, sevgisizlik, cahillik... ne yazık ki bugün Orta Doğu'nun dört bir yanında, ama az ama çok, mevcut. Türkiye de bundan âzâde değil elbette. Bunları söylemek, hatta bazılarınca kabullenmek biraz zor gelir ama hep de güllük gülistanlık şeyler söylenmez ki, bunların da söylenmesi gerekiyor. Gerçeklerden kaçılmaz. Burası kutsal kitapların ballandırarak, sütlendirerek anlattığı cennet değil, dünya. Burada herkesin her istediği olmuyor. Buranın ne ırmaklarından bal, ne de çeşmelerinden yıl boyu süt akıyor. Burası dünya. Her köşesinde güzelliğe de çirkinliğe de, iyiliğe de kötülüğe de, hakikate de zırvaya da rastlayabilirsiniz. Gelgelelim, bazı yerler tarih boyunca çirkinliği azaltıp güzelliği çoğaltmış, kötülüğü eksiltip iyiliği artırmış, zırvayı giderip hakikati yerleştirmişken, bazı yerler de ya hiç dokunmadan bırakmış ya da bunun tam tersini yapmış. İşte Orta Doğu cehennemi de bunlardan biri. İsviçre'de de elbette pislik var, fakat Orta Doğu'nunki maalesef iliklerine işlemiş.Orta Doğu'da akıl para etmiyor. Çokluk insanlar akıllarını evde bırakma taraftarı. Başkasının aklıyla yaşamak kolay mı geliyor nedir? Bir çoban çıkmaya görsün, derhal ardından gitmeye meyilli sürüler var. Çobanın kim olduğu da önemsiz, ister dini bir çoban olsun, ister siyasi bir çoban.
Orta Doğu'da bugün yaşanan hiçbir sorun bugün doğan sorun değildir. Aransa kökleri binlerce yıl öncesinde bile bulunabilir. Ancak Orta Doğuluların azımsanmayacak bir kısmına sorarsanız suçlu hazırdır, yaşanan tüm bu sorunların kaynağı Batı dünyasıdır. Nedeniyse Orta Doğu'nun petrolü, suyu falandır. Hepsi hikâye. Norveç'in de petrolü var, bu sorunlar orada niye yok mesela? Rusya'nın da gazı petrolü var? Büyük su kaynakları Avrupa'da, Asya'da, Güney Amerika'da da var? Batı dünyası elbette sütten çıkmış ak kaşık değil ama Orta Doğu dünyası tatsız tuzsuz, üstüne üstlük küflenmiş bir lapaya bandırılıp çıkarılmış bir kaşığa benziyor.
*
Burayı izleyenler gündemdeki meselelerden konuşmayı pek sevmediğimi bilirler. Nesini konuşacaksın, daha lafın ağzındayken gündem değişiyor. Bu yazıyı niye yazdım peki? Tam da bugünkü gündem üzerine düşünürken biraz da bu gösterdiğim pencereden bakın istiyorum. Orta Doğu'nun toplumsal, siyasal, dini, kültürel yapısını da göz önünde bulundurun istiyorum. Dünyanın pek çok coğrafyası olumlu yönde bunca değişmişken, sorunlarına çözüm bulma yolunda harıl harıl çalışırken Orta Doğu neden değişime bunca dirençli, onu düşünün istiyorum. Düşünün mesela, Orta Doğu ülkelerini bugün yönetenlerin, toplumlarında sözü geçenlerin yerine bugün başkaları olsaydı acaba çok mu farklı olacaktı durum?
*
Tüm olup bitenlere rağmen gene de enseyi karartmamak gerekiyor. Umutlu olmak gerekiyor. Bataklıkta debelenirken bile başımızı kaldırıp yukarıdaki gökyüzüne bakma şansımız var.
Merhaba Sokrates'in Yeğeni,
YanıtlaSilHer satırına katılıyorum. Çok güzel bir değelendirme yapmışsın, doğru, akılcı yerlere vurgu yapmışsın.
Bataklık kelimesi sanırım en uygunu. Burayı değiştirmeye ya da çıkmaya çalışan insanların nasıl zorlandığını, nasılda içeri çekilmemek için büyük çabalar harcadığını düşünürsek bana en uygunu geldi.
Evet, pek çok sebebi var. Kendimizi haklı çıkaracak sebepler de buluruz belki zorlasak. Bana kalırsa bir; biat-koşulsuz itaat-padişahlık geleneğimizden uzaklaşamıyoruz. İngiltere'de kraliçesini seviyor ama biat etmiyor. Biz, birilerini yüceltmeyi, ne derse kabul etmeyi yaşamak sayıyoruz, bunun nedeni de bana göre ki bu da ikinci neden genel olarak, kendimize saygımız yok. Ahlakı dinden öğreniyoruz. İnsan,, yaşadığımız zaman içinde oluşturduğumuz bir ahlak anlayışımız yok. Yasak yazdığı için hala çimenlere basarak yürümüyoruz. Kendimize saygımız olmadığı için, başkalarının bize saygı duymasını talep etmiyoruz. Her sigortalı çalışan için işverenin ödediği ücretin %35'i devlete yatırılıyor. Yani devlet almasa çalışan alacak. Buna rağmen çalışanlar benden aldığın %35' i nerelere harcıyorsun be adam demeyi hak görmüyor. Bunun gibi örnekler olabilir.
Bir de sanırım İslamiyet biat kültüründen kaçınmaya ve ahlakın insani olarak oluşturulmasına izin vermiyor... Erk, işine nasıl gelirse öyle yönlendiriyor toplumu...
Ve, vizyonsuzuz bence, okuduğumuz, gördüğümüz bilgi ve çaba olarak çok az geri dönüyor.
Bunun farkında olanların çabalamasından başka da yapacak bir şey yok. Başka çare yok. Madem doğduk,layığıyla yaşamak gerekiyor orada ya da burada. Dünya üzerinde barındırdıkları ile hala çok güzel... Ben böyle düşünüyorum, naçizane.
Sevgimle, hayatta kal...
Merhaba Aze. Teşekkürler katkın için. Söylediklerimizin anafikri aynı. Bu da aslında toplumdan pek çok kişinin durumdan rahatsız olduğunun bir göstergesi. İşin kötü yanı da bu, bataklıkta bile insanlar hallerinden memnunsa yapılacak pek bir şey yoktur, ama halinden memnun olmayanlar zorunlu olarak debeleniyorsa orada durum vahim demektir. Yazık.
Sil