31 Aralık 2012
27 Aralık 2012
Yılsonu
september: eylül
october: ekim
november: kasım
december: aralık.
sept 7 demek, oct 8, nov 9, dec 10.
Demek ki, eskiden yıl 12 değil 10 aydan oluşuyormuş.
(— Ee, devamı yok mu?
— Yok valla, bu kadar.)
26 Aralık 2012
Kadının Akşam Duası
Durmadan
dağılır oda
Küflü
bir ıslaklık dolaplarda
-
Aşkı düşün aşkı, dayan -
Işıldayan
sabun köpüğü
- Öyle yakınımda ki seçilmiyor
Yaşamanın çizgileri
Saçlarıma değmeden geçiyor
Camlarda kalıyor izi
-
Bir çayevinde olmalı şimdi
Şiirler
okumalı akşam serinliğinde
Uzaktan
uzağa toprak kokusu -
Bulaşık
kalsın
Soğudu
su, yağlar dondu
Çorba
pişmeli
- Yüreğine akşamla çökeni
Sokaklar uzaklaştıramaz
Uyanırsın yanında yabancı biri
Aşkı kimseler kurtaramaz
Öyle
yakınımda ki seçilmiyor
Yaşamanın
çizgileri
Sennur Sezer
25 Aralık 2012
Coelho
24 Aralık 2012
20 Aralık 2012
Neden Kitap Okuyorsun?
Yeryüzünde, "neden bu kadar kitap okuyorsun?" sorusuna cevap verirken hiç zorlanmayacağınız yegâne ülke Türkiye'dir. Dünyanın başka hiçbir ülkesinde bu soruyu yanıtlamak bu kadar kolay değildir. "Sen neden bu kadar çok dizi izliyorsan, ben de o yüzden bu kadar çok kitap okuyorum," der, geçersiniz.
19 Aralık 2012
18 Aralık 2012
Bu Sabah
Kelimeler
Mühendis, aslında geometrici demek. Bu da nereden çıktı, diyeceksiniz. Şuradan çıktı: Hendese, geometrinin Arapçası değil mi? E, hendese geometriyse, mühendis de geometrici oluyor doğal olarak.
O tamam da, durduk yerde bu mühendis falan da nereden çıktı, diyeceksiniz. Anlatayım. Efendim, özel ilgi alanlarımdan biri etimoloji. Biliyorsunuz, etimoloji, kelimelerin kökenini araştıran bilimin adı. Ne zaman, nasıl başladı bu ilgi, doğrusu hatırlamıyorum. Lisede başlamış olmalı. Arada sırada bazı ilginç şeyleri, bana ilginç görünen şeyleri tabii, burada paylaşıyorum. Bir zararı yok sanırım. Hatta insanlar öğrenmiş olur, fena mı.
Ben de, bir zamanlar mesleğimi soranlara, kahve içme mühendisi diyordum.
Geometri dedim de aklıma coğrafya geldi. İki kardeş düşünün, büyüyünce yolları ayrılıyor. Biri, diyelim ki okuyup doktor falan oluyor, diğeri top oynuyor, futbolcu oluyor. Kardeşler, ama yolları, yaşam biçimleri zamanla tamamen farklılaşıyor.
geo-metry
geo-graphy
Metry'ye kabaca ölçüm diyelim, metre de buradan geliyor zaten, graphy çizim olsun. Grafik de aynı kökenden. Geo ise zaten yer demek. Yer bilimi anlamındaki jeoloji'yi hatırlayın.
Böylelikle, geometri için, yer ölçümü diyebiliriz, değil mi? Geography için de yer çizimi. Coğrafya ile yer çizimi başta mantıksız görünebilir tabii. O konuya şimdi girmeyelim.
Geometri Türkçeye büyük olasılıkla Fransızcadan geçmiş. Géométrie diyor ya onlar da. Yalnız, Fransızlar jeometği şeklinde okurlar bunu, Türkçede ise yazıldığı gibi okunup geometri olmuş.
Coğrafya ise Türkçeye Arapçadan girmiş. Bilindiği gibi Grekçedeki g sesi pek çok Avrupa diline j veya c olarak geçer. Büyük İskender'e, gölge etme başka ihsan istemem, diyen ünlü filozof Diyogenes'e Diyojen denmesinin nedeni de bu. İhtimal odur ki, Araplar bir Avrupa dilinden cografi'yi alıp kendi dillerine uyarladılar. Biliyorsunuz, Araplar g sesini bilmezler. Doğal olarak da oradaki g'yi ğ'ye çevirdiler, kelime oldu coğrafi. Sonuna da bir çengel attılar, oldu sana coğrafya (جغرافية). İşte Türkçeye de oradan olduğu gibi geçmiş bu kelime.
Kelimelerin yolculuğuna bayılıyorum. Bayılmamak elde mi.
O tamam da, durduk yerde bu mühendis falan da nereden çıktı, diyeceksiniz. Anlatayım. Efendim, özel ilgi alanlarımdan biri etimoloji. Biliyorsunuz, etimoloji, kelimelerin kökenini araştıran bilimin adı. Ne zaman, nasıl başladı bu ilgi, doğrusu hatırlamıyorum. Lisede başlamış olmalı. Arada sırada bazı ilginç şeyleri, bana ilginç görünen şeyleri tabii, burada paylaşıyorum. Bir zararı yok sanırım. Hatta insanlar öğrenmiş olur, fena mı.
Ben de, bir zamanlar mesleğimi soranlara, kahve içme mühendisi diyordum.
Geometri dedim de aklıma coğrafya geldi. İki kardeş düşünün, büyüyünce yolları ayrılıyor. Biri, diyelim ki okuyup doktor falan oluyor, diğeri top oynuyor, futbolcu oluyor. Kardeşler, ama yolları, yaşam biçimleri zamanla tamamen farklılaşıyor.
geo-metry
geo-graphy
Metry'ye kabaca ölçüm diyelim, metre de buradan geliyor zaten, graphy çizim olsun. Grafik de aynı kökenden. Geo ise zaten yer demek. Yer bilimi anlamındaki jeoloji'yi hatırlayın.
Böylelikle, geometri için, yer ölçümü diyebiliriz, değil mi? Geography için de yer çizimi. Coğrafya ile yer çizimi başta mantıksız görünebilir tabii. O konuya şimdi girmeyelim.
Geometri Türkçeye büyük olasılıkla Fransızcadan geçmiş. Géométrie diyor ya onlar da. Yalnız, Fransızlar jeometği şeklinde okurlar bunu, Türkçede ise yazıldığı gibi okunup geometri olmuş.
Coğrafya ise Türkçeye Arapçadan girmiş. Bilindiği gibi Grekçedeki g sesi pek çok Avrupa diline j veya c olarak geçer. Büyük İskender'e, gölge etme başka ihsan istemem, diyen ünlü filozof Diyogenes'e Diyojen denmesinin nedeni de bu. İhtimal odur ki, Araplar bir Avrupa dilinden cografi'yi alıp kendi dillerine uyarladılar. Biliyorsunuz, Araplar g sesini bilmezler. Doğal olarak da oradaki g'yi ğ'ye çevirdiler, kelime oldu coğrafi. Sonuna da bir çengel attılar, oldu sana coğrafya (جغرافية). İşte Türkçeye de oradan olduğu gibi geçmiş bu kelime.
Kelimelerin yolculuğuna bayılıyorum. Bayılmamak elde mi.
17 Aralık 2012
Kıyametin Alametleri
Kıyametin 7 tane alameti vardır. Birincisi 10 yaşına varmaktır. İkincisi 20 yaşına, üçüncüsü 30 yaşına varmaktır. Bu üçü, kıyametin küçük alametleridir.
Diğerleri de büyük alametler olup, şunlardır: dördüncüsü 40 yaşına, beşincisi 50 yaşına varmaktır. Altıncısıysa 60 yaşına varmaktır ki, gayet büyük bir alamettir, kıyametin iyiden iyiye yaklaştığını haber verir.
Ve nihayet son alamet 70 yaşına varmaktır. Kişi bu yaşa geldi mi, kıyamet kapıda demektir.
(Ne enteresan şeyler şu insanlar, kendi kıyametlerini düşündükleri yok, oturmuş dünyanın kıyameti üzerine kafa yoruyorlar. Sen 70 yaşına geldiğinde kıyamet ha elli yıl sonra kopmuuuş, ha bin yıl sonra, fark eder mi?)
16 Aralık 2012
15 Aralık 2012
Kıyamet
Bu topraklarda, insanların %99'unun Müslüman olduğu, bazı kesimlerce her zaman gurur dolu bir ses tonuyla dile getirildi. Toplumun ne kadarının ahmak olduğu ise ne yazık ki adam akıllı araştırılmadığı için hep muamma olarak kaldı.
Kendi dininin kitabında kıyamet üzerine ne yazıldığını bilmeyen bir toplum, oturmuş Mayaların dinine inanıyor ciddi ciddi. Önceleri, bu kıyamet söylentilerinin ciddiye alınmadığını, herkesin benim gibi gülüp geçtiğini sanıyordum, ama görüyorum ki toplumla aramda ciddi sayılabilecek bir uçurum var. Birkaç gün sonra kıyamet kopacağına, kopmasa bile bir şeyler olacağına basbayağı inanan insanlar var. Demek ki, %99'un Müslümanlığı falan aslında hikâye. Kişi, nüfus kâğıdında İslam yazılmayla Müslüman oluyorsa ömründe başı üç kere secde gören herkes cennetlik demektir.
Keşke toplumun %99'u Müslüman olacağına, sadece %10'u hakiki Müslüman olsaydı.
Kendi dininin kitabında kıyamet üzerine ne yazıldığını bilmeyen bir toplum, oturmuş Mayaların dinine inanıyor ciddi ciddi. Önceleri, bu kıyamet söylentilerinin ciddiye alınmadığını, herkesin benim gibi gülüp geçtiğini sanıyordum, ama görüyorum ki toplumla aramda ciddi sayılabilecek bir uçurum var. Birkaç gün sonra kıyamet kopacağına, kopmasa bile bir şeyler olacağına basbayağı inanan insanlar var. Demek ki, %99'un Müslümanlığı falan aslında hikâye. Kişi, nüfus kâğıdında İslam yazılmayla Müslüman oluyorsa ömründe başı üç kere secde gören herkes cennetlik demektir.
Keşke toplumun %99'u Müslüman olacağına, sadece %10'u hakiki Müslüman olsaydı.
Sere Serpe
Uzanıp yatıvermiş sere serpe,
Entarisi sıyrılmış hafiften,
Kolunu kaldırmış, koltuğu görünüyor;
Keşke fotoğraf makinem yanımda olsaydı.
Entarisi sıyrılmış hafiften,
Kolunu kaldırmış, koltuğu görünüyor;
Keşke fotoğraf makinem yanımda olsaydı.
14 Aralık 2012
Zeitgeist
Hz. Google'ın Zeitgeist adında pek faydalı bir istatistik hizmeti var. Her yıl, dünyanın çok sayıda ülkesinde insanların internette ne aradıklarını sayıp döken bir servis bu. 2012 yılında, Google arama motorunu kullanarak, 146 dilde 1 trilyon 200 milyar arama yapmışız. Maşallah.
Zeitgeist (zayt-gayst) aslen Almanca bir kelime, pek çok dilde de aynen bu şekilde kullanılıyor. Zeit: zaman, geist: ruh. Zamanın ruhu. Hakikaten de, zamanımız dünyasının ruhu bundan daha iyi bir biçimde gözler önüne serilemezdi. Büyüksün Google.
İnsan hemen merak ediveriyor haliyle, yıl boyunca bizim sokakta neler olmuş, diye? Gerçi neler olduğu az buçuk tahmin edilebiliyor. Listenin başında feysbok var. (Umarım kusuruma bakmazsınız, nasıl oldu hatırlamıyorum, yaklaşık iki yıl önce feysbuk yerine feysbok demeye başladım ve öyle devam etti gitti. Daha da düzeltemiyorum. Herhalde, bilinçaltımda Facebook, içinde her bir bokun olduğu bir şey olarak yerleştiği için, buk yerine bok diyorum). Neyse efendim, bakalım 2012'de Türkiye'de neler aranmış.
Zeitgeist (zayt-gayst) aslen Almanca bir kelime, pek çok dilde de aynen bu şekilde kullanılıyor. Zeit: zaman, geist: ruh. Zamanın ruhu. Hakikaten de, zamanımız dünyasının ruhu bundan daha iyi bir biçimde gözler önüne serilemezdi. Büyüksün Google.
İnsan hemen merak ediveriyor haliyle, yıl boyunca bizim sokakta neler olmuş, diye? Gerçi neler olduğu az buçuk tahmin edilebiliyor. Listenin başında feysbok var. (Umarım kusuruma bakmazsınız, nasıl oldu hatırlamıyorum, yaklaşık iki yıl önce feysbuk yerine feysbok demeye başladım ve öyle devam etti gitti. Daha da düzeltemiyorum. Herhalde, bilinçaltımda Facebook, içinde her bir bokun olduğu bir şey olarak yerleştiği için, buk yerine bok diyorum). Neyse efendim, bakalım 2012'de Türkiye'de neler aranmış.
- YouTube
- e-Okul
- Ösym
- Ekşi Sözlük
- Araba Oyunları
- Milliyet
- İşkur
- Hürriyet
- Habertürk
Neden en çok bunları aramışız acaba? İzninizle, naçizane teker teker yorumlamak istiyorum.
1. Facebook: Yoruma pek de ihtiyacı yok. Sadece Türkiye'de değil, Moğolistan'dan Kanada'ya, Tataristan'dan Zanzibar'a, bütün dünya vaktinin önemli bir kısmını Facebook'ta öldürüyor. Artık insanlar 24 saatlerini, çalışma zamanı, uyku zamanı, diğer faaliyetlere ayrılan zaman ve Facebook zamanı diye dörde ayırıyorlar, bilmem farkında mısınız?
2. YouTube: Memlekete televizyon geldi geleli, dünyada her daim en çok televizyon izlenen ülkelerden birinin de Türkiye olduğunu yerli yabancı herkes biliyor. YouTube da bir tür televizyon olduğuna göre, en çok aranan ikinci sözcük olmasında şaşılacak bir şey yok. Hatta asıl şaşılası nokta, neden Facebook'un önünde yer almadığı.
3. E-Okul: Milli Eğitim'in bin bir türlü okul mokul işlerinin yürütüldüğü sistemin adıdır e-okul. Benim bildiğim kadarıyla Türkiye'de bir milyon dolayında öğretmen var. Her birinin, sadece öğrenci sınav tarihlerini ve puanlarını girmek için yılda ortalama on kez bu siteyi ziyaret ettiğini hesaplasak bile, on milyon tıklama eder ki, az buz değil. Eğer üç çocuk politikası ilerleyen yıllarda tutarsa, öğrenci sayısı artacağından doğal olarak öğretmen sayısı da artacağı için, önümüzdeki on beş yıl içinde e-okul'un YouTube, hatta Facebook'u sollama imkânı bile doğabilir, ne dersiniz?
4. ÖSYM: Bunun da yoruma ihtiyacı yok. Sınavlar ülkesinde, sınavlardan sorumlu kurumun internet sitesinin çok tıklanması kadar doğal ne olabilir? Ösese, öyese, kapesese, degese, yegese, leyese, ales, üdese, kapedese, tus, dus ve daha onlarca "S". Bu arada, pes dedikleri bir şey de var, pes 2012, pes 2013 falan, o sınav mı?
5. Ekşi Sözlük: Siz de hiç farkına vardınız mı, pek çok kere Google'a bir kelime yazdığınızda en üstte veya ilk üçte Ekşi Sözlük'ün çıkacağını tahmin edebiliyorsunuz. Misal, katalitik yazıyorsunuz, kesin vardır Ekşi Sözlük, diyorsunuz, bakıyorsunuz sahiden de var. Bu, Ekşi Sözlük'ün sandığımızdan da büyük bir sözlük olduğunu gösteriyor. Pek çok faydalı şey de var içinde, bin bir çeşit zırva da. Fazlasıyla ciddiye alıp yazanı da var, gırgır olsun diye yazanı da. Ekşi Sözlük hakkında bilmemiz gereken en önemli şey, içinde yazılan hiçbir şeyin %100 doğru olmadığıdır. Ancak çok iyi bir fikir verici/bir yönlendiricidir. Asparagas diye sorduğunuz zaman, Ekşi Sözlük asparagasın ne olduğunu, yani hakkındaki tam doğru bilgiyi size hiçbir zaman vermez. Ancak, oradan edindiğiniz fikirle, en azından asparagası nereden ve nasıl öğrenebileceğinizi öğrenirsiniz. Sözün kısası, binlerce adam bıkmadan usanmadan Ekşi Sözlük'e saçma sapan tonlarca şey yazıyor. E, bu kadar çok olunca yazılanlar, tıklayanı da çok oluyor haliyle.
6. Araba Oyunları: Sabahtan akşama kadar televizyonlarda araba reklamı... Renault, Opel, Toyota, Peugeot, Ford, Volkswagen, Mercedes, Fiat, Seat, Audi, BMW, Volvo, Hyundai, Honda, Chevrolet, Skoda, Dacia ve daha bilmem ne. Alman üretici, Fransız üretici, Amerikan üretici, Japon üretici, G. Kore üretici, İtalyan üretici, İspanyol üretici, Türkiye tüketici. Ee, böyle sabah akşam insanların gözüne gözüne sokarsan, yediden yetmişe herkes bir araba sahibi olmak isteyecek, değil mi. Ne var ki, çoğu insanda para yok. Olmayınca da, işte sanal oyunlarla tatmin olmak istiyorlar. Ben böyle bir tahmin yürütüyorum, bilmiyorum siz ne dersiniz.
7. Milliyet: Bu memlekette Van'dan İzmir'e, Samsun'dan Adana'ya, her akşam her evde ana haber bülteni izlenir. Gelgelelim, dünyadan bu kadar "haberdar" olan bir toplumun her konuda bu kadar duyarsız olmasını bir türlü anlayamıyor, açıklayamıyorum. Halk, haber almayı bu kadar sevdiği için, en çok ziyaret edilen on sitenin arasında haber sitelerinin de olması gayet normal. Gerçi, haber maber diyoruz ama, Milliyet'in internet sitesi çıplak kadından geçilmiyor, açın bakın. Bir de, Türkiye'de en çok satan iki gazete Sabah ve Hürriyet olmalarına rağmen, neden bunların sitesi daha az tıklanmış acaba, bir fikrim yok.
8. İşkur: Her seferinde, işsizlik azaldı, rakamlar küçüldü, ekonomide dünya ligine girdik falan filan, dense de, 2012'de en çok aranan 8. kelimenin İşkur olması, bu konudaki hemen her şeyi yoruma gerek bırakmayacak şekilde açıklıyor.
9. Hürriyet: bkz. 7. madde.
10. Habertürk: bkz. 7. madde.
Bu da Google'ın Zeitgeist videosu. Dünyada neler oldu, bir anımsayalım.
Boş Zamanlarında Ne Yaparsın?
Boş zaman, içinde hiçbir şey yapılmayan zamandır. Bir kimse, akşamleyin yuvalarına dönen kargaları izliyorsa dahi boş zamanda bir şey yapıyor sayılmaz. Kısacası, ben boş zamanlarımda hiçbir şey yapmıyorum dostlar.
13 Aralık 2012
Suriye'de Demokrasi Var
© Jerome Sessini |
Üniversitedeyken, bir gün ev arkadaşımın sınıfından bir kız ve onun arkadaşı başka bir kız bizim eve çaya gelmişlerdi. Kızların ikisi de Hataylı Arap'tı. Öyle, oradan buradan konuşuyorduk. Söz döndü dolaştı kimliklere mimliklere geldi. Oradan demokrasiye, rejimlere, dünyanın gidişatına, cartına curtuna atlanıldı. Memleketin ortalama üniversite öğrencisini ve ruh halini bilirsiniz, dünyanın bütün sorunlarının çözümü kendisindedir.
İşte biz de, o akşam oturmuş, bir yandan çayımızı yudumlayıp bir yandan çerezimizi yerken, dünyanın bin bir türlü sorununu çözmekle meşguldük. Bir ara Suriye'den açıldı söz. Kızlardan biri, etnik kimliğinin de verdiği bir refleksle, Suriye aslında Türkiye'den göründüğü gibi değil, demokrat bir ülke, deyince, diğeri arkadaşına destek vererek onun söylediklerini daha da ileriye götürdü. Suriye'nin olabildiğince demokrat, medeni ve açık bir toplum olduğunu söyledi. Ben itiraz edecek oldum haliyle, yok canım o kadar uzun boylu da değil, türünden bir şeyler söyledim. Kız beni ikna etmek için sesinin tonunu bir perde yükselterek devam etti söylediklerine. Ben, dedi, Suriye'ye bilmem ne zaman gittiydim. Kadınlar çok rahat, istedikleri kıyafetleri giyebiliyorlar. Toplum çok ilerlemiş, Türkiye'den daha fazla demokrasi var. Sen bakma, bu televizyonların, medyanın uydurmalarına, falan filan.
O böyle ateşli ateşli anlatınca, ben içimden, bununla zinhar baş edilmez, diyordum. Cevap olarak kendisine, tamam, dedim, Türkiye'de de eli ayağı düzgün bir demokrasi yok, ama Arap ülkelerinin durumu da ortada. Yok, ne dersem para etmedi. Kız illa ki Suriye'de demokrasi, Suriye'de çağdaşlık dedi durdu. Hani, utanmasa Suriye demokrasisini Britanya demokrasisinin yanına koyacaktı, o derece.
O böyle ateşli ateşli anlatınca, ben içimden, bununla zinhar baş edilmez, diyordum. Cevap olarak kendisine, tamam, dedim, Türkiye'de de eli ayağı düzgün bir demokrasi yok, ama Arap ülkelerinin durumu da ortada. Yok, ne dersem para etmedi. Kız illa ki Suriye'de demokrasi, Suriye'de çağdaşlık dedi durdu. Hani, utanmasa Suriye demokrasisini Britanya demokrasisinin yanına koyacaktı, o derece.
Adını da unuttum, keşke, diyorum, burada olsaydı da, o günkü sohbetimize kaldığımız yerden devam etseydik. Hazır, Suriye'de de son bir yıldır demokrasi bunca ilerlemişken, ne güzel olurdu, değil mi?
12 Aralık 2012
Arkada Kalan
İçimden, bu resimlerin altına neler neler yazmak geliyor! Ama bir türlü emin olamıyorum ne yazacağımdan. Ne yazılabilir? |
Ayna başlıbaşına bir metafor zaten. Kişi, ayna üzerine cilt cilt romanlar yazabilir. Bir ayna, tek bir ayna neler yazdırabilir insana. Ve neler yaptırabilir. |
Copyright © Jeff Clow |
9 Aralık 2012
Giderken Götürdüğümüz
Sokrates'e, birinden bahsederek, “seyahat onu hiç değiştirmedi,” dediler. Şöyle cevap verdi Sokrates: “Seyahatin onu değiştirmemesi gayet normal, çünkü kendisini de beraber götürmüştü.”
Montaigne, Denemeler
Montaigne, Denemeler
8 Aralık 2012
Yalnızlık Üzerine
Yalnız yaşamanın bir tek amacı vardır sanıyorum; o da daha başıboş, daha rahat yaşamak. Fakat buna hangi yoldan varacağımızı her zaman pek bilmiyoruz. Çoğu kez insan dünya işlerini bıraktığını sanır; oysa ki bu işlerin yolunu değiştirmekten başka bir şey yapmamıştır. Bir aileyi yönetmek bir devleti yönetmekten hiç de kolay değildir; akıl nerede bunalırsa bunalsın, hep aynı akıldır; ev işlerinin öneminin az olması, daha az yorucu olmalarını gerektirmez. Ayrıca saraydan ve pazardan el çekmekle hayatımızın baş kaygılarından kurtulmuş olmayız.Montaigne, Denemeler.
6 Aralık 2012
Korkuluk
4 Aralık 2012
3 Aralık 2012
Ters
İdmiş ub netsret amşunok ev anub rezneb reğid relşey nalaf, ralnub rerib kenetey im, liğed im?
Adlukoatro, ecniğidlibalo ılzıh "eçsret" mudruşunok, rallıy edniçi, ayamşunok ayamşunok zarib mıdalşavay elyilah, ama eniy ed muroyilibaşunok.
Adlukoatro, ecniğidlibalo ılzıh "eçsret" mudruşunok, rallıy edniçi, ayamşunok ayamşunok zarib mıdalşavay elyilah, ama eniy ed muroyilibaşunok.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)