1 Ekim 2013

Konserve

Yaz bitince etimoloji merakım depreşti. Geçen gün Yunus adının kökeni dedik, ekinoks-solstis dedik ve kelimelerin kökenine inmeye –kendi çapımızda tabii– devam ediyoruz. Yakın arkadaşlarım bilir, Latinceye olabildiğince meraklıyım. Hayatım boyunca yapmak için en çok can attığım şeylerden biri de Latince öğrenmek oldu, ama ne yazık ki buna hiç imkan ya da fırsat bulamadım. 
***
İngilizce ve diğer birçok Avrupa dilinde çok sayıda Latince kökenli kelime var. Nedeni, Latincenin Roma İmparatorluğu'nun dili olması, Roma İmparatorluğu'nun da yüzlerce yıl boyunca Avrupa kıtasına egemen olmuş olmasıdır. Roma, Avrupa'ya yalnızca siyasi anlamda değil, kültürel anlamda da egemendi doğal olarak. Böylelikle de imparatorluğun dili olan Latince, yalnızca Roma'nın değil, yüzlerce yıl boyunca bütün bir Avrupa uygarlığının dili oldu. İşte bundan ötürü de, bugün pek çok Avrupa dilinde çok sayıda Latince kökenli sözcük var.
***
Biliyorsunuz, birçok dilde prefix ve suffix'ler, bir başka deyişle önek ve sonekler yardımıyla yeni kelimeler yapılır. Türkçede de örneğin, önek yok ama sonek bol miktarda var. Göz-lük-çü-lük'te olduğu gibi. İngilizcede ise sonekler de vardır ama onlardan çok önek vardır. Deyiş yerindeyse, İngilizce önek cennetidir. Bunların büyük çoğunluğu da Latinceden gelmedir. 

Şimdi sadede gelelim. Aynı sözcüğün önüne gelen dört tane prefix var İngilizcede. Geçenlerde durup dururken fark ettim. Elbette bunlar başka Avrupa dillerinde de var, ama ben yalnızca İngilizce bildiğim için öbür dilleri değerlendirmeye katamıyorum. Bunlara kısaca bakalım. 

Latincede çok kullanılan öneklerden biri com-. Klasik Latincede cum- biçimindeymiş. Kabaca, "ile", "birlikte" anlamlarına geliyor. Kendisinden sonra gelen sese göre co-cog-, con-, col-, cor- biçiminde kullanıldığı da olur. Bir diğer önek pre-. O da önüne geldiği kelimeye "önce" anlamı verir. Örneğin Türkçede de, zamanından önce doğan bebekler için kullanılan prematüre sözcüğü bu şekilde oluşmuş: Pre + mature. "Olgunlaşmamış" gibi bir anlamı var. re-, İngilizcedeki bir başka Latince kökenli önek. "Yine", "yeniden", "bir daha" gibi anlamlara geliyor. Bu üçüne oranla daha az kullanılan bir önek olan ob- ise "-e karşı", "-e doğru", "-in karşısında" anlamlarına geliyor kabaca.

Bu dört önekin, önüne geldiğini söylediğim sözcükse servare fiili:

Con + servare > conserve: korumak.

Ob + servare > observe: gözlemek.
Pre + servare > preserve: korumak.
Re + servare > reserve: ayırtmak, rezerve etmek.

Servare, "göz kulak olmak", "korumak" anlamlarına geliyor. Diyeceksiniz ki, madem servare zaten korumak demek, bu ekler gelince neden yine aynı anlamı alıyor? Aslında öyle değil. Kelime, aldığı her ekte yeni bir anlam kazanıyor. Tabii, bütün bu anlamların birbiriyle ilişkisi var. Örneğin conserve, gelenekleri korumak anlamına geldiği gibi, yiyecekleri korumak anlamına da gelir. Reserve, ayırmak, ayırtmak gibi anlamlara geliyor, bir şeyi ayırdığımızda zaten onu bir biçimde korumuş olmaz mıyız? Yine, observe, gözlemek anlamında, bir şeyi gözlediğimizde, yani gözümüz üstünde olduğunda, o şey bizim bir tür korumamız altında demektir. İşte böyle, türetilen bu yeni kelimelerin her biri, birbiriyle organik bağı saklı kalmak üzere yeni yeni anlamlar yükleniyor.

Bunlardan türeyip Türkçeye geçen kelimelerse şöyle, toplam 8 tane: konserve, konservatif / konservatör, konservatuar, prezervatif, rezerv, rezerve, rezervuar. Bunlardan konservatif / konservatör İngilizce, diğerleriyse Fransızca üzerinden Türkçeye geçmiş. Bunların Türkçedeki anlamlarına bakalım:

konserve: korunmuş yiyecek. 
(Biliyorsunuz, konserveler genellikle kışın yenmek için hazırlanan yiyeceklerdir. Uzun süre bekleyecek olan yiyeceğin de bir biçimde korunması gerekir). 

konservatifkonservatör: muhafazakar, tutucu, koruyan, muhafaza eden.
(Amerika'da 1960'larda türetilen, özellikle son dönemde çokça kullanılan bir söz var: neo-con. Neoconservatism, yani "yeni muhafazakarlık"ın kısaltılmış biçimi. Yanılmıyorsam, birkaç yıl önce kendileri de neo-con olan Bush ve arkadaşları Amerika'yı yönettikleri sırada medya aracılığıyla Türkçeye geçti).

konservatuar: 1. koruma yeri, 2. müzik okulu. 
(Türkçede ikinci anlamını kullanıyoruz. Paris'te 1792'de kurulan Conservatoire National de Musique [Ulusal Müzik Arşivi ve Okulu] adından geliyor. Arşiv'in bir tür koruma yeri olduğunu göz önüne alırsak kelimenin mantığını buluruz).

prezervatif: koruyucu. 
(Cinsel ilişkiye girilirken, kadını hamilelikten korumak için kullanılır).

rezerv: finansal yedek, kullanılmamış yeraltı kaynağı. 
(Yedekte bekleyen ya da henüz kullanılmamış olan şey, zaten bir biçimde koruma altında demektir).

rezerve: ihtiyaten saklamak, biriktirmek, yedeklemek. 
(Restoranda garsonun masa rezerve etmesi, müşteri gelene dek o masanın korunacağı anlamına gelir). 

rezervuar: yedekleme yeri, hazne. 
(İngilizcede baraj anlamı da var: Suyun yedeklendiği, korunduğu yer).

Görüyorsunuz, hepsinin iskeleti, korumak eylemi üzerine kurulu. Ama, yukarıda da dediğim gibi, birbirleriyle ilişkisi olduğu halde korumak eksenli farklı farklı anlamlar yüklenmiş her biri.

Dil dediğin şey bir okyanus, içinde yüzmenin keyfine bir vardın mı, bir daha da kendini alamıyorsun.



Kaynakça:

3 yorum:

  1. Etimoloji yazılarını severek ve ilgiyle okuyorum, teşekkür ederim. Yazının bir önceki başlığını daha çok beğenmiştim ama, belirtmek istedim =)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Teşekkür ederim Tankut.

      Yazıları yazmaya başlayınca eğreti bir başlık koyarım bazen. Bunda da öyle oldu, "Konserve" yazdım ilkin, baktım konserveyi aştı. Önizleme'ye tıklayacağıma Yayınla'ya tıklamışım, ondan ötürü ilkin o başlıkla çıktı. :)

      Sil
  2. Yine değiştirdim. Canım konserve çekti galiba. :)

    YanıtlaSil

Yorumunuzda bir web sayfasına bağlantı vermek istiyorsanız buraya bakabilirsiniz.

Yorumlarla ilgili notlar için buradaki sayfanın sonuna bakabilirsiniz.

Sayfa başına git