28 Nisan 2015

Berber Mehmet

Berbere girdim. Yer gösterdiler. Geçip oturdum. Yirmi iki-yirmi üç yaşlarında bir arkadaş. Elindeki birkaç meyveyi, erik miydi çağla mıydı bakmadım, tuzlayıp iştahlı iştahlı yedi, ardından önlüğü alıp boynumdan doladı. Hayatımda ilk defa gömleğimin yakasını kıvırmadan önlüğü dolayan bir berber görmüş oldum böylece. Çok düzensiz bir berber dükkânı olduğu da daha kapıdan girerken belli oluyordu zaten. 

Ne yapalım abi, dedi. Fazla değil, bir santim kadar kısaltalım, dedim. Fauller, diye devam etti. Onları da biraz inceltelim, dedim. Aldı eline makasını, iki salladı, onu bırakıp başka bir makas aldı, onunla devam etti. İranlı mısınız, diye sordu. Şaşırdım, ilk defa duyuyordum bu soruyu. Şaşkınlığım çok sürmedi ama, bu civarda fazlasıyla yabancı öğrenci var, esnaf da onlara alışkın besbelli. İranlı değilim ama epey yaklaştın, dedim, Vanlıyım. 

Bir yandan beni tıraş ediyor, bir yandan da yan koltukta tıraş olan adamla onu tıraş eden diğer berber arkadaşıyla konuşuyor. Kelimenin tam anlamıyla suskun bir geveze bu, üç dakikada anlaşılıyor. Suskun geveze de nasıl olurmuş diyeceksiniz. Hani bazı insanlar olur ya, fazla laklak etmezler ama her zaman söyleyecek bir dünya lafları hazırdır, hangi konuyu açarsan aç futbol muhabbeti gibi bir saat konuşabilirler. Bu da öyle biri işte. 

Senin adın İbrahim miydi, diye sordum, yok abi Mehmet, dedi. Doğru mu söyledi yoksa salladı mı emin olamadım. Çarçabuk tıraşını etti bitirdi. Yıkayalım mı, diye sordu, evet dedim. Kafama bakıp yaptığı işle ciddi ciddi gurur duyan bir edayla, kitap gibi bir tıraş oldu, dedi. İçimden güldüm. Benim saçım çabuk uzar, önümüzdeki ay gene buradayım, dedim. Beni çıkaracaklar abi, dedi. Ne demeye çıkarıyorlar, güzel güzel çalışıyorsun işte, dedim. Çıkaracaklar, dedi. Çalıştığın sürece sıkıntı olmaması lazım, dedim ama o ille de çıkaracaklar diye tutturdu. Yan koltuktaki berber arkadaşı da arada bir şeyler söyledi de anlamadım ne söylediğini. Daha doğrusu meseleyi anlayamadım. Belli ki bu çocuk bugün yarın işten ayrılacak. İyi de Mehmet, dedim, işten çıkarılmak için ne yaptın? Doğru dürüst bir cevap vermedi yine. Kovulacağım diyor ama hiç oralı da değil hani. İşini kaybetmek üzere olan bir insanın tavrı filan yok.  Belki var da belli olmuyor. Dedim ya, suskun geveze. Bir şey yapmış olmalısın ki seni kovsunlar, dedim. Yok dedi, ardından bir şeyler geveledi. Patronun sevgilisine mi sulandın, diye sordum, ona da yok dedi. Merak etme Mehmet, dedim, sen berbersin, sanatın var, buradan çıkar başka bir yerde iş bulursun. Böyle dedim demesine ama Mehmet'te hiç sanatçı tipi de yok işin doğrusu. 

Saçına bir şey sürelim mi, dedi, jöle, briyantin falan, Yok dedim, benden geçti öyle şeyler. Gözlüğümü taktım, tarağı alıp saçımın üzerinden şöyle bir kere de ben geçtim. Kalktım, ceketimi giydim. O da o sırada kasaya vermem için bir fiş yazdı. Aldım fişi, kolay gelsin diyerek kasaya yanaştım. Baktım sahiden de adı Mehmet'miş, fişin üzerinde yazıyor. 

Önümüzdeki ay yine oraya gideceğim, bakalım hâlâ orada mı?

6 yorum:

  1. Güzel anlatmışsın, pek çoğumuzun sıradan yaşadığı bir zamanı...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Olay güzel olunca anlatması kolay oluyor. :)
      Sevgiler...

      Sil
  2. Toplum içinde (tüketim alanı hariç) yiyecek tüketilmesine karşıyım ya.
    Hakikaten alan var alamayan var.
    Ben orada takıldım :))
    Sıhhatler olsun Harun Bey :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Aslına bakarsan, işin en az takınılması gereken kısmıydı o. Hani bazı davranışlar bazı insanlardan beklenir ya, Mehmet'in yüzüne bakar bakmaz zaten bunun kendisinden beklenen bir davranış olduğunu anlıyor insan ve hoşgörüveriyor. :)
      Teşekkür ederim efem.

      Sil
  3. Mehmet'i sevdim ben niyeyse?

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Merhaba Fikriye. Evet, sempatik bir çocuktu aynı zamanda.
      Selamlar...

      Sil

Yorumunuzda bir web sayfasına bağlantı vermek istiyorsanız buraya bakabilirsiniz.

Yorumlarla ilgili notlar için buradaki sayfanın sonuna bakabilirsiniz.

Sayfa başına git