9 Ekim 2012

Hakiki Sanata Ağıt

© Compact.Girl
"İnsana gerçeği ve güzelliği de ancak sanatçı iletebilir. Sanatla kitle arasındaki ilişki, bol balözü taşıyan çiçeklerle, duyargaları bu öze duyarlı arılar arasındaki ilişkiye benzer. Niye arı bal alacağı çiçeği biliyor da, insan, sanatın kokuşmuş çöplüklerinde dolaşıyor?"

Adnan Binyazar, Ayna

10 yorum:

  1. ooooo bayıldım bu söze ben:-)Sanırım adnan Binyazar ile ilgili daha çok şey okumalıyım...okumalıyım....

    YanıtlaSil
  2. Selam Şükriye, Ayna çok bilgilendirici bir kitap oldu benim için. Deneme okumayı çok severim. Tavsiye ederim.

    Sevgiler...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. ben de severim deneme kitaplarını.Bu kitabın da notunu aldım hemen,okuayacağım :-)

      Sil
    2. Halikarnas Balıkçısı'nın denemeleri de güzeldir. Ayrıca Salah Birsel'in.

      Sil
  3. Gerçeği ve güzelliği ileten bir sanatçı ise, bu iletiyi doğru algılayabilen ve okuyabilen bir yorumcu ve okuyucu kitle de bir o kadar önemlidir diye düşünüyorum ki, cümlede sanki "kitle" vurgusu eksik gibi :)

    "Sanatla kitle arasındaki ilişki, bol balözü taşıyan çiçeklerle, duyargaları bu öze duyarlı arılar arasındaki ilişkiye benzer." Cümlesindeki sanat ile kitle değil de, "sanatçı ile kitle" ilişkisi olması daha uygun değil mi sanki? Bağlamı tam olarak anladığım söylenemez..

    Son cümledeki eleştiri ise, oldukça yerinde..
    "Sanat, kainatın içindedir. Sanatkâr bunu oradan çıkarabilendir." Albrecht Durer

    Kainatın içinde mündemiç olan sanatı görmek ve kitlere göstermek işte hakiki sanatkârlık bu olsa gerektir.

    Saygılar..

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Selam Ayşegül, hoş geldin.

      Bana kalırsa sanat, günümüzde estetik bir etkinlikten çok içinde ne olduğu tam olarak bilinmeyen bir kavram olarak ele alınıyor. Türkiye için düşünürsek, sanat dendiği zaman çokluk insanların aklına gelen şey aynıdır. Sanatın bir tür "üst kültür" faaliyeti olduğu anlayışı maalesef topluma hakim olmuş durumdadır.

      Ortalama memleket insanı sanattan bir şey anlamadığını düşünmektedir. Peki de, bunun nedeni nedir? Biliyorsun bizde, adını her ne koyarsan, aydın, münevver, entelektüel, entel, dantel... onlardan "sürüyle" var. Bu, sadece bugün için söz konusu olan bir durum da değil, en az yüz yıldır böyle. Kriterler basit, elinde bir kitapla görünüyorsan ortalıkta, o kitabı okuyup okumaman bile önemli değildir, sen aydınsın. Akademisyensen, çok affedersin, bir b.k bilmene gerek yok, adının önünde Dr. yazıyorsa sen aydınsın. Televizyonda görünüyorsan kim olduğunun hiç önemi yoktur, sen aydınsın. Kriterler çoğaltılabilir. Bu kriterlere göre aslında sen ben dahil, toplumun şöyle bir kırk milyon kadarı aydın, entelektüel.

      İşte bu sahte enteller çöplüğünde her bir kavram da yalan yanlış anlatılmaktadır topluma. Öyle ya, sahte aydın hakiki bir şey üretemez ki.

      Adam bir resim yapıyor diyelim, kendine aydın diyen kimsenin görevi o resmi topluma tanıtmak, onun hakkında bilgi vermek vs. Bunu yapmadan doğrudan sanata saygı bekliyor oysa. Bir toplum tanımadığı şeye ne sevgi gösterir ne de saygı.

      Tek suçlu aydın geçinenler değil elbette. Toplumun kendisinde de suç var. Hem de suçun büyük bölümü. Ninesinin ördüğü yün çorap, anasının işlediği oya sanat eseri, vatandaş farkında değil. Kendisine sanat diye sadece bale, heykel vs. belletilmiş ya. Atalarından kalan halk oyunu sanat eseri, haberi bile yok. Sadece Batı danslarının sanat olduğunu sanıyor. O zaman da, "onun var da benim niye yok," düz mantığıyla, "ben sanata manata karşıyım arkadaş," sünepeliğine bulaşıyor, ne yapsın.

      Mesele basit aslında. Fuji Dağının resmi bir Japon için ortalama bir sanat eseri sayılabilir ama benim için bir şey ifade etmez. Bu, ne o resmin sanat eseri olmadığı anlamına gelir ne de benim onu sevmek zorunda olduğum anlamına.

      Yeryüzünde herhangi bir toplumun gözüne güzel görünen, kulağına hoş gelen, içinde en ufağından da olsa bir kıpırtı yaratan her şeye sanat eseri diyebiliriz bence.

      Çok dağınık oldu, kusura bakma.

      Sağlıkla, sevgiyle...

      Sil
  4. Bu konuda biraz dertliyiz anlaşılan.. :) Evet, Türkiye'miz ve bu güzel yurdumuzun güzel insanları biraz 'etiket'e, 'görüntü'ye fazlaca meyyâl..Muhteva ise tam bir hayâl kırıklığı! Güzel, genç, kültürlü, entelektüel, elit, bilgili.. 'görünüyor'san, tamam. 'olma'ya fazla gerek yok sanki.. Bu kadar anlam olgusundan yoksun hayatlar içinde insanın kendini bulabilmesi, çevresini anlamlandırabilmesi ve hayat kitabını en doğru şekilde okuyabilmesi ne denli mümkün?! Dahası, hal böyle olunca zahire odaklı hayatlardan derinlikli sanat ve nitelikli sanatçı çıkabilmesi de pek tabii ilhama vâbeste oluyor ki, o da Allah vergisi :)

    Yoo, hiç de dağınık olmadı; ben anladım ve tamamıyla katılıyorum. Sanatı okuyan ve yorumlayan özne olmadan sanat hiçbir şeydir ve bu anlamda yerel olduğunu da, evrensel olduğunu da söyleyebiliriz. Fakat yine de bir sanat eseri, toplumun dinamiklerine hitap edebilmeli ve toplumun içindeki potansiyeli çıkarabilmeli ve bu bakımdan pek tabii heyecan uyandırabilmeli sanatçı, kesinlikle! Açıkçası ben, sanat sadece sanat için yapılır mantığını yaklaşık 10 yıldır hâlâ kavrayabilmiş değilim :)Toplumdan,sanat eserine anlam katacak olan kitleden ve bağlamdan kopuk bir eser; bence yetimdir. Fazla mı pragmatistim aceba? :)

    Ayrıntılı izahat için ayrıca teşekkür ederim; ufkum açıldı :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Rica ederim Ayşegül, ben de sanat toplum içindir görüşünü benimseyenlerdenim. :)

      Sil
  5. Öyle hızlı ki her şey.. Öyle hızlıyız ki.. Tek yapabildiğimiz en kolay erişebildiklerimizi hızlıca tüketmek. Çabuk okunanlar, çabuk izlenebilenler, kolay dinlenebilenler ve okununca dinlenince izlenince bakılınca -ce, -ca.... ANLAŞILABİLENLER... Birşeylerin üzerinde kafa yormaya hiçbirimizin hali yok gibi. Kolay olsun istiyoruz her şeyi. Çok kollu ve tek sahipli canavar medyanın sunabildikleriyle yetinmeye öyle tutsağızki bilmiyoruz başka nasıl olabileceğini... Başka nereden ne okunur ne dinlenir ne izlenir tamamımıza yakın çoğumuzun haberi yok. Oysa hep kolay değildi sanatın kendisi. Yavaş olabilirdi ve anlaşılmaz. Bazen karmaşık, bazen uzlaşmaz bazen devrimci ve bazen rahatsız eden. Emek isterdi sanat, otur saatlerce bazen günlerce düşün isterdi okuduğun tek bir cümlenin ardından. Ama gel gör ki yer yoktu sanatın böylesine, gerçeğine hiçbirimizin hızlı ve yüzeysel hayatlarında. İbrahim Tatlıses'in tüm "eser"lerini hepimiz biliriz de Dedeefendi deyince en fazla Yine Bir Gülnihal Aldı Bu Gönlümü gelir pek azımızın aklına.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Merhaba Bettra, hoş geldin.

      Güzel bir örnek vermişsin. Sesiyle şarkı, türkü çığırmaktan başka hiçbir özelliği olmayan bir İbrahim Tatlıses bu toplumun bir sanatçısı, gerisini düşün işte.

      Başka bir konu da aklıma geldi, bizim toplumda "sanatçı" dendiğinde çokluk insanların aklına şarkıcılar, türkücüler gelmiyor mu? Sokağa çık, insanlara bir sanatçı adı sor, alacağın cevapların büyük bölümü hemen hemen bellidir. İbrahim Tatlıses, Sibel Can falan. Güler misin ağlar mısın?

      Sevgiler...

      Sil

Yorumunuzda bir web sayfasına bağlantı vermek istiyorsanız buraya bakabilirsiniz.

Yorumlarla ilgili notlar için buradaki sayfanın sonuna bakabilirsiniz.

Sayfa başına git