Adnan Binyazar'ın Ayna
adlı deneme kitabını okuyorum. Bir yerinde Don Quijote'nin "gücümü
güçsüzlüğümden alıyorum," deyişi geçiyor. Kitabın başlarında da geçmişti
bu söz, bir veya iki kere. Ayna biter bitmez Mungan'ın sırada bekleyen Yedi Kapılı Kırk Oda'sını alıyorum
elime. Daha ikinci sayfada şöyle bir cümle: "Gücünü güçsüzlüğünden alan,
çok sert bir yapısı ve çok kırılgan bir ruhu olan insanları akla
getiriyordu."
Hiç hoşlanmam gücünü güçsüzlüğünden alan insanlardan ama insanların zaafı var böyle insanlara. Belki onların yanında kendilerini daha güçlü hissettiklerindendir
Selam Asya, sanırım Don Kişot başka bir konudan bahsediyor, o senin bildiğin insanlarla karıştırmamalısın. Don Kişot gibi bir insan söz konusu neticede. :)
Bir anne ile çocuk ilişkisinde, anne çocuğunun güçsüzlüğünden ve acizliğinden mütevellit daha ayrı bir naiflikle ve şefkat hisleriyle evladına yaklaşımda bulunur. Böylelikle o minik bebek, gücünü annesi karşısındaki güçsüzlüğünden alır.
Yine bir kadın ile erkek bağlamında duygusal bir ilişkiyi değerlendirecek olursak, kadın da erkek karşısındaki etkisini yine güçsüzlüğünden alır.-demeyeyim, hemcinslerimin hışmına uğramaktan korkuyorum :) ama ne diyelim, kinetik güce karşı potansiyel ve gizemli gücünü bir koz gibi kullanır ve zayıflığını kendine yeri geldiğinde kalkan olarak da kullanır.- Böylelikle yine kadın gücünü güçsüzlüğünden, ya da öyle gibi görünmekten alır.
İlişkiler hiyerarşisindeki en değerli ve en anlamlı ilişki ise Allah ile kul ilişkisi için de fazlaca böyledir; kul kendini 'aciz' ve 'fakriyet' içinde gördükçe, daha derûnî olarak Hakk'a yönelir ve bu büyüklük karşısındaki küçüklüğünü anlar ve varlığını buna göre konumlandırır. Nefsine ve insana kul olmaktan da Hakk karşısındaki bu konumlandırmadan dolayı kurtulmuş olur ve özgür bir birey olur. Yine böylelikle gücünü güçsüzlükten almış olur.
Sn. Sokrates'in Yeğeni, hayatta hiçbir şey tesadüf değildir; okumasını ve anlamlandırmasını bilen teyakkuz halindeki basiretlere ve dimağlara..
Teşekkür ederim Ayşegül, dikkat etmeye çalışacağım. ;)
Meseleye şöyle de bakılabilir, Küçük Prens'teki kralı da biraz hatırlayarak, bir kral gücünü halkından alır, ortada halk yoksa, aslında kral da yok demektir. Biraz işin özüne inildiğinde, gücün tam olarak kralın elinde olmadığı görülür. Halk bir gün aniden kralı devirebilir. Ama, sen bir kral değilsen, değil milyonlarca insanın, birkaç insanın bile yöneticisi değilsen, seni kim devirebilir. "Hiçlik, güçtür." Elinde hiçbir şey yoksa, hiç kimse senden bir şey alamaz. Don Kişot'un söylediklerine galiba biraz böyle bakmak lazım.
Hiç hoşlanmam gücünü güçsüzlüğünden alan insanlardan ama insanların zaafı var böyle insanlara. Belki onların yanında kendilerini daha güçlü hissettiklerindendir
YanıtlaSilSelam Asya, sanırım Don Kişot başka bir konudan bahsediyor, o senin bildiğin insanlarla karıştırmamalısın. Don Kişot gibi bir insan söz konusu neticede. :)
SilSevgiler.
Gücümü güçsüzlüğümden alıyorum...
YanıtlaSilYoksa sen de Dulcinea mısın Şerife?
Sil:)
Olur o kadar be.
YanıtlaSilolur o kadar be. sevilen cümleler, benzer cümleler olur. önemli olan genel nitelik, anlatılan hikaye değil midir? sanki..
YanıtlaSilMerhaba ulysses,
SilBenim şaşırdığım, o cümlenin iki hemen art arda gelmesiydi, yoksa farklı zamanlarda okusam bunu elbette garipsemezdim.
Sağlıkla kal.
Aslında çok anlamlı..
YanıtlaSilBir anne ile çocuk ilişkisinde, anne çocuğunun güçsüzlüğünden ve acizliğinden mütevellit daha ayrı bir naiflikle ve şefkat hisleriyle evladına yaklaşımda bulunur. Böylelikle o minik bebek, gücünü annesi karşısındaki güçsüzlüğünden alır.
Yine bir kadın ile erkek bağlamında duygusal bir ilişkiyi değerlendirecek olursak, kadın da erkek karşısındaki etkisini yine güçsüzlüğünden alır.-demeyeyim, hemcinslerimin hışmına uğramaktan korkuyorum :) ama ne diyelim, kinetik güce karşı potansiyel ve gizemli gücünü bir koz gibi kullanır ve zayıflığını kendine yeri geldiğinde kalkan olarak da kullanır.- Böylelikle yine kadın gücünü güçsüzlüğünden, ya da öyle gibi görünmekten alır.
İlişkiler hiyerarşisindeki en değerli ve en anlamlı ilişki ise Allah ile kul ilişkisi için de fazlaca böyledir; kul kendini 'aciz' ve 'fakriyet' içinde gördükçe, daha derûnî olarak Hakk'a yönelir ve bu büyüklük karşısındaki küçüklüğünü anlar ve varlığını buna göre konumlandırır. Nefsine ve insana kul olmaktan da Hakk karşısındaki bu konumlandırmadan dolayı kurtulmuş olur ve özgür bir birey olur. Yine böylelikle gücünü güçsüzlükten almış olur.
Sn. Sokrates'in Yeğeni, hayatta hiçbir şey tesadüf değildir; okumasını ve anlamlandırmasını bilen teyakkuz halindeki basiretlere ve dimağlara..
Zâtınıza dikkat edin...
Teşekkür ederim Ayşegül, dikkat etmeye çalışacağım. ;)
SilMeseleye şöyle de bakılabilir, Küçük Prens'teki kralı da biraz hatırlayarak, bir kral gücünü halkından alır, ortada halk yoksa, aslında kral da yok demektir. Biraz işin özüne inildiğinde, gücün tam olarak kralın elinde olmadığı görülür. Halk bir gün aniden kralı devirebilir. Ama, sen bir kral değilsen, değil milyonlarca insanın, birkaç insanın bile yöneticisi değilsen, seni kim devirebilir. "Hiçlik, güçtür." Elinde hiçbir şey yoksa, hiç kimse senden bir şey alamaz. Don Kişot'un söylediklerine galiba biraz böyle bakmak lazım.
Sağlıkla kal.