15 Eylül 2013

Nadya'ya Mektup

Sevgili Nadya, nasılsın iyi misin? İyi olmanı Cenabı Hak'tan niyaz ederim. Satırlarıma başlamadan önce selam eder, her iki karakaş gözlerinden hasretle öperim. Bizleri soracak olursan, hamdolsun iyiyiz. 

Zaman ne çabuk geçiyor, değil mi? Son mektubumun üzerinden ne kadar zaman geçtiğini bile, bir an durup düşününce, hatırlayamadım.


Bizim buraya sonbahar geldi denebilir. Havalar serinlemeye başladı. Özellikle geceleri oldukça serin oluyor. Hatta, yaşlılara bakılırsa soğudu bile denebilir. E, bizim bura böyleyse, sizin oranın da iyice soğumuş olduğunu çıkarabiliriz. Gerçi, alışkanlıkları da işin içine katmalıyız, siz o havaya alışıksınız, biz buna. 


Bu yaz benim için hiç iyi geçmedi Nadyacığım. Çok sıkıldım. Canım o kadar sıkkındı ki, normalde cep telefonu mesajlarında da yazım kurallarına uymaya özen gösteren ben, bir arkadaşımın halimi hatrımı sorması üzerine yazdığım bir mesajda, affedersin "canım çok s.kiliyor" yazmışım, o derece. Bu yaz bir ara handiyse patlıyordum sıkıntıdan. Neyse, sıkıntılarımdan daha fazla söz edip seni de sıkıntıya sokmayayım şimdi. Tatil senin için iyi geçmiştir umarım. Katya'dan öğrendiğime göre Orta Amerika'ya gitmişsin. Güzel geçti mi tatilin? Ben de oraları çok merak ediyorum ama hiç fırsat bulamıyorum gezmek için. Peki, gelecek yıl için neler planladın, bir yerlere gidecek misin? Umarım yine buraya gelirsin. 


Elizarov ailesi taşınmış diye duydum, doğru mu? Ben kendilerine ulaşmaya çalıştım ama, tahmin edersin ki ulaşmak öyle kolay değil. Eğer gerçekten taşınmışlarsa senin için hiç iyi olmamıştır. Yalnız hissediyorsundur kendini. Umarım duyduklarım doğru değildir. Elizarovlar dedim de, aklıma yine Ludmila geldi. O ne yapıyor? Çok uzun zaman oldu ondan bir haber almayalı. Merak etmiyorum desem yalan olur. 


Sevgili Nadya, sen bu mektubu okurken, (o ne be, eski Türk filmleri gibi oldu, hahaha!), evet, sen bu mektubu okurken ben dayımın düğününde olacağım. Dayım dediğime bakma, çok da yaşlı sayılmaz, daha doğrusu aynı yaştayız. Bir kız bulmuş evlenmiş kısacası, biz de düğününe gidiyoruz işte. Hatırlıyor musun, buraların düğünlerini çok merak ettiğini söylemiştin? Ben de sana, buralarda düğünler çoğunlukla güzün yapılır demiştim, eylülde gel, seni bir düğüne götüreyim, diye de eklemiştim. Sen de, kısmetse olur demiştin. Gördüğün gibi hâlâ kısmet olmuş değil. Senden ötürü ama, geleceğim diyorsun, geldiğin yok.


Kan kardeşim Vıladimir geldi aklıma şimdi. Tahmin edebileceğin gibi bu yaz da gelmedi. O da senin gibi, hep sürüncemede bırakıyor. Hayır, kara kaşına, ela gözüne hayran olduğumdan değil, evet, kan kardeşim bir yerde ama ben asıl yıllar önce yaptığımız planlarımızı artık uygulamaya koymak derdindeyim, o yüzden istiyorum gelmelerini. Bir de Aleksey Amca'nın o doyum olmaz sohbetlerini özledim. Bir keresinde ava gitmiştik beraber. Ava gittik dediğim, o avlanmaya çıktı, ben de ona eşlik ettim, yoksa avlanmak gibi etkinliklere toptan karşıyım, bilirsin. Hayvancağızları öldürüp duruyorlar. Ben de sırf gıcıklık olsun diye Aleksey Amca'yı tek bir hayvan olmayan yerlere götürmüştüm. Benim amacım boyuna sohbet etmekti. O da bunu ve kendisine oynadığım oyunu fark etmişti ama bana da çaktırmamıştı. Yılların ustasıdır o. Ne de olsa Sibiryalı sayılır. 


Fazla uzatmayayım Nadyacığım. Bir halini hatrını sorayım dedim. Birkaç gün sonra yine yazarım. Şimdilik kendine çok iyi bak, oradaki tanıdıklara da selam söyle. 


Satırlarıma son vermeden önce tekrar selam eder, gözlerinden öper ve seni hasretle kucaklarım.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Yorumunuzda bir web sayfasına bağlantı vermek istiyorsanız buraya bakabilirsiniz.

Yorumlarla ilgili notlar için buradaki sayfanın sonuna bakabilirsiniz.

Sayfa başına git