Zor Ders, William-Adolphe Bouguereau |
***
Bazen geriye dönüp bütün bir öğrencilik hayatıma bakıyorum. Düşünüp duruyorum da, hadi üniversiteyi bir yana bırak, ilkokul, ortaokul ve lisede, hepsi değil ama bana ders vermiş olan öğretmenlerin büyük çoğunluğunun bir bok öğretmediğini görüyorum. O kadar sığ, o kadar bilgisiz öğretmenler gördüm ki... Bazılarına örneğin, öğretmenlikten başka her şeyi yaptırabilirdin. Ama her nasıl olmuşsa öğretmenliğe kapağı atmayı becerebilmişlerdi. Bizimse, öğrenci olarak yapabileceğimiz hiç ama hiçbir şey yoktu. Ne yapacaktık ki, "reddi hoca" mı yapacaktık? Böyle böyle, derken yıllar geçip gitti, sınıflar sınıfları, okullar okulları izledi, ilkokul, ortaokul, lise bitti, sonra üniversite, derken koca adam olup çıktık. Yüzde doksanı öğretmenlikten anlamayan insanların, o çok kokuşmuş deyişle, "rahlei tedrisinden" geçtikten sonra insan geldiği yere de şükrediyor doğrusu. Düşünün, öyle öğretmenlerin elinden çıkıp, en azından bir üniversite okumayı becermek de hiç fena bir iş değil. Gerçi burada kişisel çabalar da var, onları da göz ardı etmemek gerek. Öğretmenler kötüyse bile sen kendin bir çaba gösteriyorsan onun da elbette bir karşılığı oluyor. Ama her ne olursa olsun, senin gösterdiğin çaba ne denli büyük olursa olsun, gene de öğretmen çok önemlidir ve onun oynadığı rolün sonucu olarak, çok iyi bir duruma da gelebilirsin, çöpe de gidebilirsin.Bunlar iyi güzel de, şimdi konuşmanın faydası ne, diye sorulabilir. Şimdisi mimdisi yok be kardeşim. Olan olmuş, ölen ölmüş. Yedi yaşına dönüp her şeyi baştan alacak halin yok ya. Kader deyip sıyrılmak da pek içime sinmiyor ama ne yapalım, bugün artık yapacak bir şey yok, geçen zaman geçip gitmiş.
***
Öğrenci merkezli eğitim deniyor ama o da öyle basit değil, iki günde olmuyor. Adamakıllı oturması için nereden baksan yirmi yıl gerekli. Kısacası, eğitim-öğretim düzenimiz hâlâ öğretmen merkezli. Böyle olunca da öğretmenin nasıl biri olduğu, gerçekten öğretmenlik yapabilip yapamadığı hayati bir önem taşıyor. Demem o ki, okula giden çocuğunuz varsa, öğretmenlerini sık sık ziyaret etmeniz, onları "tanımanız" çocuğunuzun ve hatta sizin geleceğiniz için çok yararlı olacaktır.
Filozof John Locke'un tabula rasa yorumunu herkes bilir. İnsan bu dünyaya "boş bir levha" olarak gelir, sonradan o levhanın üzeri yazılır, çizilir. Bizim ülkemizde kalem kimin elinde, onu da herkes bilir: öğretmenin elinde. Dolayısıyla, öğretmenin o boş levhaya ne yazacağı, ne çizeceğidir önemli olan. Evet, bugün anne-babalar geçmişe göre çok daha bilinçli, hadi diyelim küçük bir kalem de onların elinde, ama esas kalem yine öğretmende, başlangıçtaki boş levhada ileride belirgin olarak görünecek olanlar öğretmenin yazıp çizecekleridir. O nedenle, bir kez daha söylüyorum, çocuğunuz okula gidiyorsa, öğretmenlerini yakından tanımanız çok önemli.
***
Biraz öğretmenleri yeren bir yazı oldu. Onları kötülediğim, karaladığım düşünülmesin, kendim de bir öğretmenim. Öğretmenler de elbette insan, onların da herkes gibi kusurları, eksik gedikleri olabilir, doğaldır. Mesleğini mükemmel bir biçimde yapabilen insanlar azdır, çünkü siz ne olursanız olun, sizin dışınızdaki koşullar size doğrudan ya da dolaylı olarak etki eder, bu da işinizi dört dörtlük yapmanıza engel olur. Kusursuz insan olmaz kısacası. Önemli olan bu kusurların ne kadar sizin dışınızda, ne kadar sizden dolayı gerçekleştiğidir. Benim burada söylemeye çalıştığım da bu. Bir öğretmen, eğer benim yukarıda sözünü ettiğim kendi öğretmenlerim gibiyse hiç olmasın daha iyi. Ama elinden gelen çabayı gösteriyorsa ne ala. Beklentileri karşılayan bir yıl olmasını diliyorum.
İlginçtir, az önce arkadaşımla çaylarımızı içerken (soğuturken) aynı şeyleri konuştuk, aynı şeyleri söyledik!
YanıtlaSilNe iyi, genellenmiş oldu işte. Demek yalnızca ben yaşamamışım böyle şeyleri. :)
SilSelamlar.