3 Mayıs 2014

Açlık

Amaçsız yürüyordum. Kilise caddesine geldim, kale yoluna, aşağı saptım. Üşümüş, uykulu, uzun yürüyüşten dizlerimde, sırtımda yorgunluk hissederek, sonra çok aç, bir kanapeye oturdum, uzun zaman hayal kurdum. Tam üç hafta var ki, sadece otelci kadının sabah, akşam verdiği yağlı ekmek dilimleriyle yaşamıştım; son yediğimden bu yana, işte şimdi tam yirmi dört saat geçmişti; midem yine fena kazınmaya başlamıştı; Olabildiğince çabuk, bu işe bir çare bulmalıydım. Bu düşüncelerle, kanapede yeniden uyuyakaldım...
"Son sayfasını kapattığınızda bir dostu yitirmiş duygusuna kapıldıysanız, bilin ki iyi bir kitap okudunuz." Daha geçen gün Dünya Kitap Günü dolayısıyla burada yayımladığım sözlerden biriydi bu, Paul Sweeney'e ait.

Dünyaca ünlü Norveçli romancı Knut Hamsun'un, yine dünyaca ünlü romanı Açlık'ın son sayfasını kapattığımda sahiden de bu duyguya kapıldım. Ama yalnızca son sayfasını değil, her sayfasını kapatıp bir diğerine geçtiğinizde bu duyguya kapılmanız olası. 

"Yumruğunu yemedikçe kimsenin bırakıp gitmediği o garip şehir Kristiania'da aç acına sürttüğüm günlerdeydi..." diye başlıyor roman. Garip şehir Kristiania dediği, Norveç'in başkenti Oslo'nun o zamanki adı. Yazar baştan sona kendi hayatını anlatıyor bu romanda. Bir başka deyişle, söz konusu açlık yazarın bizzat kendi açlığı. Ama hani hep derler ya, edebiyat kendi başımıza gelen olayları, kendi hissiyatımızı kaleme dökmek değildir, diye. Evet, öyledir, herkes kendi başına gelenleri kaleme dökseydi kitapların sığacağı yer bulunmazdı. Gelgelelim, edebiyat dediğin, insanın başından geçenlerden ibaret değil de nedir? Bir diğer biçimde söylersek, yine çokça söylenmiş olduğu gibi, edebiyatın merkezinde insan vardır. Knut Hamsun'un ustalığı tam da burada ortaya çıkıyor işte. Kendi başından geçenleri; açlık günlerini olabildiğince usta bir biçimde kaleme dökerken kendi yaşantısını da evrensel bir motifle birleştiriyor. 

Açlık'ı okuyunca, günümüzde insanların dert edindiği şeylerin aslında ne kadar basit şeyler olduğunu düşünüyor insan ister istemez. Edebiyatın bir görevi de budur zaten, insanı farkında olmadıklarının farkına vardırmak.

Açlık, kitap olarak ilkin 1890'da yayımlanmış. Üstünden 124 yıl geçmiş yani. O günden bugüne çok şeyler değişti kuşkusuz. Çok şeyler bir yana, dünya değişti. Bakın mesela, Hamsun'un ülkesi Norveç bugün dünyanın en zengin, refah seviyesi en yüksek, insana verilen değerin tavan yaptığı ülkelerinden biri. Değişim bir olgudur; insanlar, yerler, şeyler hep değişir, dünya döndükçe de değişecektir, ne var ki hiç değişmeyen, bin yıl da geçse aynı kalan şeyler de vardır. İnsanın sevinci örneğin, üzüntüsü, kederi, hayalleri, hayal kırıklıkları, aşkı, arzuları, hele de umutları. Bunlar sanırım binlerce yıl önce de bugünkü haliyle içimizde bir yerlerde duran, hep de duracak olan ilkel mal varlığımız.

2 yorum:

  1. Bu kitap okuma listemde var, sanırım elimdekinden sonra bunu okumak istediğime karar verdim bu yazıdan sonra :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Hoş geldin Burcu. Çok dokunaklı, ayrıca öğretici bir kitap. Şimdiden iyi okumalar dilerim...

      Sil

Yorumunuzda bir web sayfasına bağlantı vermek istiyorsanız buraya bakabilirsiniz.

Yorumlarla ilgili notlar için buradaki sayfanın sonuna bakabilirsiniz.

Sayfa başına git