Çıktığım dağlar küllenirdi içimde
sessiz, serin sulara inerdim
ceylanlardan önce
—Murathan Mungan
Dağdayız. Semaver yanıyor. Su kaynamak üzere, semaverin sesinden belli. Bir kuşburnu ağacının dibindeyiz. Hava açık ve çok güzel. Sabah dağa çıkmadan önce köyde kahvaltıyı da dışarıda, açık havada ettik. Daha o saatte havanın bugün sıcak olacağı belliydi. Dağı bilen bilir, nem yoktur dağda. O yüzden bulut yoksa hava apaçıktır. Şu anda olduğu gibi. Tam kıvamında. Hafiften esiyor üstelik.
Köy tam karşımızda. Sadece bizimki de değil, karşıki dağların üstündeki iki köy de görünüyor. Dağda durup uzak köylere bakmak yeni bir şey değil benim için. Çocukluğumun en güzel "oyunlarından" biridir bu. Orada, uzakta insanlar yaşıyor. Ve sen, burada, bu dağın başında parmağının ucuyla kapatabiliyorsun ya onların hepsini... Doyumsuz, tarifsiz bir şey. Hem onlarlasın o an, hem kendinle. Bir yandan yakınsın, bir yandan uzak. Gel de tarif et bu sevinci, bu hüznü!
.
Burada, bu dağın üzerinde o kadar çok ses var ki, yazıya dökmek, en azından tarif etmek olabildiğince zor. Kaç ses var, çıkaramıyorum bile. Her şeyden önce kuş sesleri... Türlü türlü kuşlar bu dağın başını mesken tutmuşlar. Kuşların sesi, dünyanın insan yapımı tüm müziklerine bedeldir. Sesleri ayırt etmekte yetenekli değilim. Ondan ötürü, şu an burada kaç tür kuş var, kaç ayrı ses var, anlamam mümkün değil. Gerçi şu an Mozart gelse bu sesleri birbirinden ayırmaya vakit harcamaz, doğanın müziğine kaptırır kendini. Kuş dedim de, az önce bir kuş yakındaki bir ağaca konmuş, ötüyordu, ben makineyi açana kadar uçtu gitti. Sarı ağırlıklı, rengârenk bir kuştu. Ama nasıl güzel, nasıl güzel!..
Semaverimiz kaynadı bu arada. Demliyor arkadaşlar. Uzaklardan kadınlar, kızlar görünüyor. Ot topluyorlar. Otlu peynir memleketidir burası. Biz de birazdan çayımızla peynir-ekmek yiyeceğiz. Semaver çayı, köy ekmeği, otlu peynir... Nasıl güzeldir, hele de dağın başında, görmeniz lazım.
Az kalsın puhuyu unutuyordum. Uzaklardan geliyor sesi. Ötedeki yükseltiden. Çok kıymetli, bulunmaz, ilginç, gizemli bir ses. "Pu pu! Pu pu! Pu pu!.." Çocukluğumdan beri merak ettiğim bir sestir. Kimdir çıkaran bu sesi? Bilemezsin. Sesi vardır ama kendisi yoktur puhunun. Gizlidir, saklıdır. Kıymetli olması bundandır zaten.
Ve elbette yeryüzünün en kutsal seslerinden olan su sesi... Yanı başımızdan akan küçük derenin sesi, bir de aşağıda, vadinin dibinden akıp giden çayın çağıltısı... Doğada kusursuz, mükemmel uyumlu bir orkestra var.
Ve bir de semaverin sesi. Çevreden topladığımız çerçöpün çıtırtısına kaynamakta olan suyun uğuldayan sesi karışıyor. Esen yelin sesini es geçmek olur mu şimdi?
Çayımız hazır. Artık defteri kapatıyorum. Ama kapatmadan önce son bir şey söylemek istiyorum. Bunca sesin arasında bu dağlar niye böyle suskun acaba?
Bilemiyorum sen ne düşünüyorsun; oralarda yaşayan bir çok insan, özellikle " gençler" belki, şehirleri özler, ister. Bilsin bilmesin. Özlenecek şeyler de yok değildir şehirlerde; sinema, sergi, konser, kalabalık ve kalabalığın sundukları... Ben ne çok gencim ne de yaşlı, lakin bunu fark edebilmiş olmaktan çok mutluyum : dağları izlemenin sinema keyfi, doğanın sesinin konseri, ve baksanız göreceğiniz onca doğa kalabalığı daha insana yakın, daha yaşamsal, daha seni sana verendir, kendini bildirendir. Pek tabi ; bakarsan-görürsen-anlamak istersen.
YanıtlaSilBu güzel anlatımla bize(bana) bu algıyı tekrar hatırlattığın, yaşattığın için teşekkür etmek isterim...Güle güle git, seve seve yaz daha daha...
Huzur ve Sevgiyle,
Selam Aze. Dediklerine elbette katılıyorum. Köyde yaşayan hemen herkesin yüzü kentlere dönüktür. Çokları bilmez ne güzelliklerin üstünde oturduğunu. Biz de öyle değil miydik ama? Çocukken ne kadar merak ederdim şehirleri... Gelgelelim, köyde yaşamak gibisi yoktur bir yerden sonra. Ama her zaman ele geçmez.
SilSevgiyle...
Merhaba,
SilÖyleydik. O yüzden mutluyum fark edebildiğime.
Sevgiler,
çok gizli ve ulu bir dağ varmış . üç kafadar bi gün bu dağa çıkmaya karar verir . sabah olur çaylar içilir ,kahvaltı yapılır ,temiz mis gibi hava içine çekilir ve yola çıkmak için hazırlık yapılmaya başlanır .tamda bu sırada hikayemiz başlar . 2 kafadar hazırlıkları yapar her nedense 3. kafadar hiç yalarında yoktur .bi bakarlar dağa bakıp fotoğraf çekiyor . bir bakarlar küçük bi kağıda bişeyler karalıyor anıyacagınız kendi dünyasını yaşıyor . uzun lafın kısası dağa çıkarlar ama 3 kişi degilde 2 kişidir bunlar . çünkü biri hiç ortalarda yoktur .bilin bakalım kim bu ? ;)
YanıtlaSilSen benim defterime nasıl küçük bir kâğıt dersin bakalım? :))
Sil