***
Geçen gün bir kafede oturup bir çay istedim. Biraz sonra garson elinde bir fincanla geldi. Çayın fincanda gelişine kızdım içimden, azıcık sinirlendim hatta. Bir şey demedim elbette, bir fincan çayın muhasebesini yapacak değildim. .
© Joana Petrova |
***
Sürekli gittiğimiz bir kafe var. Şehirdeki en iyi çayı sanırım onlar yapıyor. Çok lezzetli. Ne var ki aynı şeyi diğer mekânlar için söyleyemeyeceğim. Özellikle de kahvehaneler için. Yeni mi böyle oldu, yoksa son zamanlarda özellikle dikkat ettiğim için mi farkına şimdi vardım, bilmiyorum, buradaki kahvehanelerin hangisine gittiysem çayını beğenmedim son bir yıl içinde. Bazılarının çayı kelimenin tam anlamıyla berbat. Nedenini anlamak da zor değil, bir kere ucuz, kalitesiz çay kullanıyorlar. Sonra, çaydanlıkların, kazanların temizliğine gerekli özeni göstermiyorlar. Bazı yerlerde de biten çayı yenilemeleri gerekirken üstüne yeni çay koyup öyle demliyorlar, ve hatta bazıları demlenmiş çayın üstüne su ekliyor. Hal böyle olunca da ortaya kötü çay çıkıyor doğal olarak.Burada fiyattan da söz etmek gerekiyor tabii. Sözünü ettiğim kafede çayın fiyatı bir lira. Kahvelerdeyse elli kuruş, kırk kuruş, hatta bazılarında otuz kuruş. Çayı bu fiyata satan bir kahvecinin de kaliteden ödün vereceğini zaten hepimiz biliriz. Hele bir de dükkân kendisinin değil de kiracıysa... Zaten günümüzde bir şey ucuzsa yüzde doksan dokuz kalitesizdir. "Ucuz ama kaliteli" sözüne hiçbir zaman güvenmemeliyiz. Bir şeyin gerçekten ucuz olduğunu düşünüyorsanız, orada iki değişkenli bir durum vardır, ya kalitesizdir, ya da aslında ucuz mucuz değil, olması gereken fiyattadır.
***
Yedi yaşıma kadar kahvaltı dışında bir bardak bile çay içtiğimi hatırlamıyorum. Sadece ben de değil, ablalarım da hiç çay içmezdi. Öğlen, ikindi, akşam, ne zaman evde çay içilse babam içmeyeceğimizi bile bile bizi çaya çağırırdı. Tüm dünya çay içiyorken çocuklarının çaya olan antipatisinin nedenini merak ediyordu galiba. Oyla annem içiyorlardı yalnızca. Bilhassa babam severdi çayı. Bense tadı hiç güzel olmayan bu içeceği babamın niçin sevdiğini merak ederdim. Gel zaman git zaman, alıştım tabii. Ne çok ne az, her insan gibi içerim ben de. Bazen okulda boğazı rahatlatması için biraz fazla içtiğim oluyor gerçi. Bazen de Çayların evinde tabii. Birkaç yıl önce bir ara çayı bırakmıştım. Öyle sigarayı bırakma gibi bir bırakış değildi. Kahveye o kadar sarmıştım ki, bir gün uzun zamandır çay içmediğimi fark etmiştim. Bazen en olmadık şeylerden bile bıkabiliyor insan, doğaldır.
Fincana gene razıyım, sallama çay içen var ya orada bitiyorum ben. muhabbetin olmazsa olmazına bu kadar işkence yapmamak gerekir, tadını alamayız sonra Maazallah.
YanıtlaSilMerhaba Bilal, hoş geldin. Çok haklısın, sallama çay, üstündeki kıyafetlerle denize girip sonra denizin tadını çıkarmaya çalışmak gibi bir şey. Çay çaydır, fazla sallandı mı çaylığı kalmaz bence. :))
SilYine bekleriz, sağlıkla kal.
Şöyle bir katkım olsun istedim; çayın zeytinden az biraz büyük sert yuvarlak tohumları vardır. Ceviz gibi yani. Tam tohummu bilemiyorum aslında, ne ayıp bana şimdi ama, çay çalılığının dibine düşen yubarlakları işte. Töngel derdik biz onlara. Küçükken töngel savaşı yapardık, erkekler kızlara karşı. Kıyasıya savaştıklarından hiç kazandığımızı hatırlamıyorum ama e savaş tabi.. harap ettiğimiz çay yapraklarından yinede kalanları da aynı savaşçılar tüccara teslim ederdik bir güzel.. Kendim bile hiç düşünmemiştim kimbilir hangi kahvede, evde birileri bu yaprakları yudumluyor olabilir. Hangi barışın aşkına ya da hangi savaşın yorgunluğuna yudumlanıyor..
YanıtlaSilSelam Aze, teşekkür ederim katkın için. Gerçekten güzel bir katkı. Çocukluk anılarını çok severim. Sen Rizeli misin bu arada?
SilSevgiler...
Hayır, Ordu.
YanıtlaSilMemnun oldum. :))
Silbir dostla içilen çay nelere kadirmiş yahu :)
YanıtlaSilBir dostla içilen bir bardak kızıl çayın nereden baksan elli yıl hatırı vardır. :)
Sil