.
Neredeyse on aydır hafta içi her sabah bu yazıyı görüyoruz. İlk başlarda üstüne epey konuşuyorduk da. İyi bir eğlence konusuydu aramızda. Sonraları alıştık tabii, sürekli gördüğün bir şey zamanla etkisini yitiriyor doğal olarak. Bu duvarın bulunduğu civardaki tek yazı da bu değil. Deyiş yerindeyse, yazan yazana. Kim bilir kim yazdı. Dünyanın dört bir yanında duvarlara yazı yazılır. Bir tür gelenek artık bu. Sanırım tek bir ortak noktası var bu yazıların. İnsanlar içindekilerini dökme ihtiyacıyla bunları yazıyorlar. Burada benim kafama takılan mesele birinin yaşadığı hayatın bir başkasını nasıl aştığı. Bir hayatın bir insanı aşmasının kriterleri ne her şeyden önce? Üstüne biraz düşünmekte yarar var ama ben şimdilik düşünmeyeceğim, bu yazı biter bitmez kahve içeceğim.
.
Kapıda, merdivende çocuklarla konuşuyordum. Dördüncü sınıf öğrencilerinden Sonnur yanıma yaklaştı, "Hocam, bunları size topladım," dedi. Bir lastikle de bağlayıp demet yapmış. Çok güzel kokuyorlar. Hem çiçekler hem de sapları. Alıp çantama koymadan önce beşinci sınıflardan Berivan bir tanesini çekip seviyor-sevmiyor yaptı, seviyor çıktı. Sonnur da çok sevindi çiçeklerini aldığıma, yüzünün ifadesinden o kadar belliydi ki. Kurumak üzereler, masamın üstünde duruyorlar.
Geçen gün de çaydan söz etmiştim. Dün yine her zaman gittiğim kafeye gittim. Garson Mesut işini hakkıyla yapan biri, üç-dört yıldır tanışırız. Hangi müşterinin çayı, kahveyi nasıl içtiğini bilir. Benim de mesela çayı tek şekerli, limonlu ve kırtlama içtiğimi bilir ve öyle getirir. Gördüğünüz gibi kaşık yok. (Sözcük yanlış olarak kıtlama diye geçmiş sözlüklere, aslında kırtlama'dır. Çünkü şeker kırılırken kıt değil kırt sesi çıkarır.) Son yıllarda kesmeşekerler de bozuldu. Çok yumuşaklar, ağza attığın gibi eriyorlar. Halbuki kesmeşeker dediğin biraz sert olur. Çocukken hep dikkatimi çeken bir şey vardı, yaşlılar şekeri ağza atmadan önce çaya batırır, ıslatırlardı, çabuk kırabilsinler diye. Eski şekerler de ne sertti öyle. Bu arada, kesmeşekere taş katıldığını biliyor muydunuz? Çayın yanında şekerle limonun ayrı ayrı durması, üzerinde biraz durunca, derince bir anlam da ifade ediyor. Şeker ve limon, yani tatlı ile ekşi birbirine epey uzak iki iklim. Tatlının karşıtı olarak genelde acı bilinir ama bunun somut bir delili yoktur, acının yerini pek tabii ki ekşi de alabilir karşıtlık bağlamında. Dolayısıyla da şeker ve ekşi, yaşamın temel bir olgusu olan karşıtların birliğine de gönderme yapıyor. Karşıt olan şeyler, her ne kadar adlarına da yansımış olduğu üzere birbirlerine karşıymış gibi gözükseler de aslında birbirlerini tamamlayan, birbirlerinin olmazsa olmazı olan varlıklardır. Geceyle gündüz, açıkla kapalı, azla çok, eskiyle yeni, büyükle küçük... Biri olmazsa öbürü de olacak değil.
Parantez içinde şekerin kırt sesi çıkardığını yazmanız güzel olmuş, yoksa kıtlama demeye devam edecektim :)
YanıtlaSilHoş geldin Kılıçlı Voyvoda, nasılsın? Sen yine de sözlüklerde kıtlama diye geçtiğini unutma. :) Olur ya, bir gün bir sınavda falan karşına çıkar...
SilSelamlar...
Teşekkür ederim :) Kendi içimde kırtlama olarak kabul ediyorum o halde :)
SilAma ne güzel öğrencilerinden çiçek almak, ben de istiyorum :))
YanıtlaSilHiç kuşkun olmasın Şenay, sen de bol bol alacaksın. Üstelik biz erkek öğretmenlere öyle pek çiçek gelmez, aramızda kalsın, kız öğrenciler bayan öğretmenlerini daha çok severler. :)
SilSevgiler...