ABD (Fairfax Country'de bir okul)
- Hindi sosisli iki sandviç
- Patates kroket
- Brokoli ve karnabahar, sos ile
- Süt
Fiyatı: 2 dolar
Öğrencilerin yaş aralığı: 11-18
Öğle yemeğini yemekhanede yiyen öğrencilerin oranı: %50
Rusya (St. Petersburg'da bir okul)
- Borş (çorba)
- Dana kotlet
- Karabuğday lapası
- Çavdar ekmeği
- Elma şırası
Fiyatı: 21 ruble (1,15 TL)
Öğrencilerin yaş aralığı: 7-17
Öğle yemeğini yemekhanede yiyen öğrencilerin oranı: %90
Japonya (Sapporo'da bir okul)
- Wonton miso çorbası
- Badem ezmeli Çin lahanası ve ıspanak
- Nattou (mayalanmış soya fasulyesi)
- Pilav
- Süt
Fiyatı: 190 yen (2,41 TL)
Öğrencilerin yaş aralığı: 6-12
Öğle yemeğini yemekhanede yiyen öğrencilerin oranı: %100
Bence bütün mesele sosyokültürel yapıda gizli. Amerikalıların nasıl bir sosyal hayat yaşadığını Hollywood filmlerinden üç aşağı beş yukarı biliyoruz. Amerikan kültürü bireyselliği, kendi başınalığı hiç yadırgamadığı gibi, bir şeyi beğenmeyip dudak bükmeyi de gayet olağan sayar. Buna karşılık Rusya'da, her ne kadar Sovyetler'in çöküşünün üstünden geçen yirmi beş yılda zayıflamış olsa da, Sosyalist sistemin getirmiş olduğu, kolektif diyebileceğimiz bir kültür var. Bilenler bilir, Rusya'da bir zamanlar "Kolhoz" denen çiftlikler vardı ve buralardaki tarım makineleriyle hayvanlar köylülerin ortak malıydı. Köylüler mesleklerinin gerektirdiği işlerde çalışır, yaptıkları iş kadar da ücret alırlardı. Böylece sadece iş ve çiftlik değil, yaşam tarzı da ortaktı bir bakıma. Bu bir yana, Sosyalist bir sistemde yemeklerin ortak yenmesi zaten son derece olağan bir durumdur. Japonya'daysa yaşam tarzı daha başka. Çok değişik bir kültürleri var besbelli. Günümüzün küreselleşmiş dünyasında her ülkede görebileceğimiz birbirine benzer yaşam tarzları var elbette, Japonya da buna dahil, ancak yine de bir ülkenin/ulusun kültürü öyle elli yılda, yüz yılda ortadan kalkacak bir şey değil. Japonlar hayatı hızlı yaşamayı sevmezler. Balkonlarında domates ekip biçerler örneğin. Halbuki bizden birine kim böyle bir şeyi yaptırabilir? Şu cevabı almanız işten bile değil: "Yahu, ne gerek var? Bir yıl boyunca iki kilo domates için bekleyeceğine git pazardan alıver." Japonların önemli bir özelliği de az yiyor olmaları. Sumo güreşçilerini dışarıda bırakacak olursak herhalde ortalama bir Japon, bir Avrupalının bir günde yediğini üç günde, bir Arapın da bir günde yediğini on günde ancak yer. Dolayısıyla da yemeğe diğer kültürler kadar önem vermeyen Japonların çocuklarının da tamamının okulda yemek yemesini olağan karşılamak lazım.
Bunlar yüzeysel düşünceler tabii. Her bir ülkeden yalnızca bir okulun verilerine bakarak bütün ülke için bir karar vermek takdir edersiniz ki pek de sağlıklı değil, ama yine de belli ipuçları veriyor.
Gelelim Türkiye'ye. Burada okulda öğle yemeği geleneği aslında yok. Yatılı okullarda zaten zorunlu olarak yemek veriliyor. Onların dışında, özel okullarda var öğle yemeği. Ancak onun da geçmişi yok, yeni yeni yaygınlaşıyor, zorlasanız yirmi yıl geriye götürürsünüz en fazla. Bir de taşımalı okullarda öğle yemeği veriliyor. O da sadece taşımalı öğrencilere. Başka da yok. Oysaki okulda öğle yemeği çok önemli bir eğitim kültürüdür. Bizde eğitim-öğretim söz konusu olunca pek çok şey olmadığı için bu yokluğu da gayet normal karşılıyoruz. Okulda öğle yemeği kültürü yok ama çok sağlam bir kantin kültürümüz var ne yazık ki. Kantini olmayan küçük okulları da okul bahçesinin hemen dışındaki bakkallar, büfeler idare ediyor sağ olsunlar. Sonuç olarak çocukların sağlığı Allah'a emanet oluyor.
Bu konu niye ilgimi çekti böyle? Efendim, bendeniz de üç yılı ortaokul, dört yılı lise olmak üzere yedi yıl yatılı okudum. Okulda yemek bahsi açıldı mı, yalan olmasın iki saat durmadan konuşabilirim. Ancak şimdilik kalsın, başka bir yazıya inşallah.
Bizim okuldaki yemeğimizin kalorisi ölçüsüz. Pekmezli-tahinli ekmek, otlu peynirle ekmek, yumurta ve patates ve yanında toz meyvesuyu. Bazen düşünüyorum da Avrupa ülkelerinden geri kalmamızın sebebi beslenmemizden midir acaba diye ve haklılık payı olduğunu düşünüyorum. Ama gönül doygunluğumuzu da alafranga kültürle kıyaslamıyorum bile. Açız ama gönlümüz doygun. (Topluma zarar verenleri tenzih ederek) İnsaniyetimizde cabası. Ne mutlu bize.
YanıtlaSilMerhaba Masumane. Hoş geldin. Keşke ölçüsüz olan yalnızca yemeğin kalorisi olsaydı. :)
SilGerçekten de ne mutlu bize. Bu şartlarda yaşayabildiğimiz için ne mutlu bize. :)
Sağlıcakla...