Gökteki bütün yıldızların sahibi olmak ister miydiniz? Pek çok insan, büyük olasılıkla bu soruya evet, diyecektir. Kim istemez, değil mi? Şöyle bir düşününce, "yıldızların sahibi olmak," hem kulağa hoş geliyor, hem de insanın egosunu göklere çıkaracak türden bir zenginlik gibi gözüküyor. Gelgelelim, bir şeye sahip olmak tam olarak ne demektir? Hangi birimiz doğru dürüst durduk bu soru üzerinde?
Toplumumuzda felsefenin ne olduğunun maalesef anlaşılamamış olması, pek çok konuda eksik bırakıyor bizi. Doğan Hoca'dan öğrenmiştim, özetle, "insan haklarından önce, insan'ın ne olduğunu, hak'kın ne olduğunu konuşsaydık, şimdiye zaten insan hakları üzerine konuşmaya gerek kalmamış olurdu," diyordu. Gerçekten de öyle değil midir?
Küçük Prens'i ilkin lisede okumuş olmalıyım. Daha sonra üç beş kere daha okudum. Geçenlerde, sağ olsun, bir arkadaştan hediye olarak gelince bir kez daha okudum. Bakmayın adının Küçük Prens olduğuna, asıl büyüklerin alması gereken dersler var bu kitapta.
Baştaki soruyu değiştirelim. Gökteki bütün yıldızların sahibi mi olmak istersiniz, yoksa küçük bir çiçeğin mi? Cevap vermeden önce "sahip olma"nın ne olduğunu bir düşünün, derim. Ya da bırakın cevap düşünmeyi, gelin, kitaptan bir parçaya kulak verelim.
Dördüncü gezegen bir işadamınındı. Bu adam işine
öylesine dalmıştı ki, Küçük Prens geldiğinde kafasını bile kaldırmadı.
“Merhaba,” dedi Küçük Prens, “sigaranız sönmüş.”
“Üç, iki daha, beş eder. Beş, yedi daha, on iki.
On iki, üç daha on beş. Merhaba. On beş, yedi daha, yirmi iki. Yirmi ikiye altı
ekle, yirmi sekiz. Sigarayla uğraşmanın sırası değil şimdi. Yirmi altı, beş
daha, otuz bir. Of! Demek, beş yüz bir milyon altı yüz yirmi iki bin yedi yüz otuz
bir ediyor.”“Beş yüz milyon tane ne?”
“Hâlâ burada mısın sen? Beş yüz bir milyon… Ne
bileyim… İşim başımdan aşkın! Ciddi bir adamım ben, saçma sapan şeylerle vakit
harcayamam! İki, beş daha, yedi…”Bir soru sordu muydu, peşini asla bırakmayan
küçük prens, “Beş yüz milyon tane ne?” dedi yeniden.
(…)İşadamı kurtulamayacağını anlamıştı. “Milyon
tane… Şu bazen gökte görülen küçük şeylerden,” dedi.
“Sinekler mi?”
“Hayır değil, hani şu parlak küçük şeyler.”“Arılar?”“Yok canım, hani şu boş gezen insanları
hayallere sürükleyen yaldızlı küçük şeyler. Tabii, ben ciddi bir adamım! Hayal
kuracak zamanım yok benim.”
“Ha! Yıldızlar mı?”
“Hah işte! Yıldızlar.”“Peki ama, beş yüz milyon yıldızı ne
yapıyorsun?”
“Ne mi yapıyorum?”“Evet.”“Hiçbir şey. Onların sahibiyim ben.”“Yıldızların sahibi sensin ha?”“Evet.”(…)“Peki ama, yıldızlara sahip olmak ne işine
yarıyor ki?”“Zengin olmama yarıyor.”“Peki, zengin olmak ne işine yarıyor?”“Eğer biri yeni yıldızlar keşfedecek olursa,
onları satın almama.”
(…)“İnsan yıldızlara nasıl sahip olabilir?”İşadamı, “Onlar kimin malı sence?” diye
yanıtladı ters ters.
“Bilmem. Hiç kimsenin.”“O halde, onlar benim. Çünkü bunu ilk ben akıl
ettim.”
“Bu yeterli mi yani?”“Elbette. Sahipsiz bir elmas bulursan, senindir.
Sahipsiz bir ada bulursan, yine senindir. Bir fikri ilk kez sen ortaya atarsan,
hemen patentini alırsın: senindir. İşte, bu yıldızların sahibi de benim, çünkü
benden önce kimse onlara sahip olmayı aklına bile getirmedi.”
“Bak, bu doğru,” dedi Küçük Prens. “Peki, onları
ne yapıyorsun?”
“Onları yönetiyorum. Onları sayıyorum, sonra bir
daha sayıyorum,” dedi işadamı. “Zahmetli bir iş, ama ben ciddi bir adamım.”Küçük Prens hâlâ tatmin olmamıştı.
“Bir atkım olsa benim, boynuma dolayıp
götürebilirim. Bir çiçeğim olsa, koparıp götürebilirim. Ama sen yıldızları
koparamazsın ki.”“Ama, pekala bankaya yatırabilirim.”
“Ne demek oluyor şimdi bu?”“Yıldızlarımın sayısını küçük bir kâğıt üzerine
yazıp, bu küçük kâğıdı da çekmeceye kilitlerim, demek oluyor.”
“Hepsi bu mu?”“Daha ne olsun!”Küçük Prens, “eğlenceli,” diye düşündü. “Kulağa
da ahenkli geliyor. Ama ciddiye alınacak gibi değil.”Küçük Prens’in ciddi şeyler konusundaki
düşünceleri, büyüklerin düşüncelerinden çok farklıydı.
“Benim her gün suladığım bir çiçeğim var,” dedi.
“Ayrıca, her hafta temizlediğim üç volkanım. Sönmüş volkanı da temizliyorum
çünkü. Ne olur ne olmaz. Bu yaptıklarım, volkanlarımın işine yarıyor, çiçeğimin
de… Ama sen yıldızların
işine yaramıyorsun.”İşadamı
ağzını açtı, ama diyecek bir söz bulamadı. Küçük Prens de başını alıp gitti.
Küçük Prens, Antoine de Saint-Exupéry, Mavibulut Yayıncılık