© Copyright Ne zaman ki kar erir, suya dönüşür, oyuncak da hakiki ördeğe dönüşür. Dünyanın düzeni hep böyledir. Siz ister inanın ister inanmayın. |
31 Ocak 2013
Sahicik ve Yapmacık
30 Ocak 2013
Uykusuzluk Masalları
Tarihin derinliklerinde bir yerde, uyumayı çok seven bir halk vardı. Gelgelelim, bu halkın yaşadığı topraklarda, sevenin sevilene muhabbet beslemesi, hele hele bu muhabbeti dile getirmesi görülmemiş duyulmamış bir şeydi. Böylelikle, uyumayı çok seven bu halkın, uyuma sevgisini dile getirmesi de yasaktı.
Çok ilginç bir gelenek olarak, bu halk uyumayı bu kadar sevmesine rağmen, gece oldu mu kimseyi uyku tutmaz, herkes kabuğuna çekilir ve uykusuzluk acıları içinde kıvranmaya başlardı. Her gece evlerin içinden uykusuzluğa yakılıp da bacalardan dışarıya salınan ağıtlar köpek ulumalarına karışır, sabahın ilk ışıklarıyla beraber acılar dinmeye yüz tutardı nihayet. Gündüzleriyse herkes hep beraber uyanıkmış gibi görünerek uzuun uzuun "uyurdu."
Hal böyle olunca, türlü çeşitli kılıklarda, uyuma eylemi ayaklar altına alınır, uyumanın hiç mi hiç sevilmediği dile getirilmiş olurdu güya. Oysa herkes içten içe uyumanın lezzetine ermeyi tasarlardı.
via |
Günlerden bir gün, o halkın yaşadığı topraklara bir koyun çıkageldi. "Ben," dedi, "sizi uyutabilirim."
Ora halkından kimileri, "hadi oradan sen de, biz hiç uyumayız ki!" dediler. Bunu böyle derken içlerine de tarif edilmez bir coşku doğuyordu: "işte, yüzyıllardır beklediğimiz o ses nihayet çıktı, bir koyundan bile olsa." Tekmil halk, sevincini her an dışarıya fırlatacakmış gibi duruyordu. Ne var ki kimseden ses çıkmadı. Neden sonra köyün delisi çıktı ortaya, vakitlerden bir vakitte, "kral çıplaaak!" diye bağıran çocuktu bu, gelip meydanda durdu ve şöyle dedi: "Evet, bu koyun elbette bizi uyutabilir, ancak o bizi uyutabilir!"
Delinin birine arka çıkmaya oradakilerden hiçbiri cesaret edemedi. Koyun da deliye, "gidelim buradan, ben seni her nerede istersen uyutabilirim," dedi ve alıp başlarını gittiler. Kalan halk meydanda öyle bir pişmanlığa daldı ki, içlerinden biri kendini tutamayıp, "bir koyun kadar olamadık," deyiverdi.
Yıllar geçti. Koyunun gelişi gidişi masal diye çocuklara anlatıldı. Efsane oldu, dilden dile dolaştı. O halk hep uyumayı çok sevdi ve bu sevgisini içine gizledi. Geceleri uykusuzluk da enikonu bir töre halini aldı. Her bir kimse her gece kendi içinde uykusuzluk ritüelleri düzenledi.
Günün birinde uyumayı çok sevdiği halde geceleri bir türlü uyuyamayan o halkın yaşadığı diyarlara bir keçi çıkageldi. "Ben," dedi, "sizi uyutabilirim."
Başta hiç kimse ağzını açıp tek söz etmeye cesaret edemedi. Ancak, keçinin söyledikleri üzerine içlerinde o denli büyük bir sevinç yer etti ki, aralarından en azından bir tanesi çıkıp bir iki söz etmese, oradakilerin neredeyse hepsi heyecandan olduğu yere yığılıverecekti. Neden sonra köyün görmüş geçirmiş bilgesi çıktı ortaya, geldi meydanda durdu ve şöyle dedi: "Evet, bu keçi elbette sizi uyutabilir, zaten ancak o sizi uyutabilir!"
Bilge diye bellenen adamın sözü üstüne söz mü söylenir. Herkes onayladı onu, "evet, doğru söylüyor," sözleri yükselmeye başladı kalabalıktan. Aralarından biri de, atalarının yıllar önce yaptıkları hatayı tekrarlamadıkları için ne kadar ileri, ne kadar çağdaş olduklarından dem vurdu.
O günden sonra o diyarda çağdaşlık, esneklik türküleri söylenmeye başladı. Uyumak ayıp olmaktan çıktı. Hatta, kimi çevrelerde kutsandı. İnsanlar diledikleri gibi uyudular, istedikleri vakit uyudular. Kimse de gıkını çıkaramadı buna.
O memleketin halkı uzuun uzuun uyudu ama gece uykusuzluğuna da kimse çare bulamadı.
via |
Başta hiç kimse ağzını açıp tek söz etmeye cesaret edemedi. Ancak, keçinin söyledikleri üzerine içlerinde o denli büyük bir sevinç yer etti ki, aralarından en azından bir tanesi çıkıp bir iki söz etmese, oradakilerin neredeyse hepsi heyecandan olduğu yere yığılıverecekti. Neden sonra köyün görmüş geçirmiş bilgesi çıktı ortaya, geldi meydanda durdu ve şöyle dedi: "Evet, bu keçi elbette sizi uyutabilir, zaten ancak o sizi uyutabilir!"
Bilge diye bellenen adamın sözü üstüne söz mü söylenir. Herkes onayladı onu, "evet, doğru söylüyor," sözleri yükselmeye başladı kalabalıktan. Aralarından biri de, atalarının yıllar önce yaptıkları hatayı tekrarlamadıkları için ne kadar ileri, ne kadar çağdaş olduklarından dem vurdu.
O günden sonra o diyarda çağdaşlık, esneklik türküleri söylenmeye başladı. Uyumak ayıp olmaktan çıktı. Hatta, kimi çevrelerde kutsandı. İnsanlar diledikleri gibi uyudular, istedikleri vakit uyudular. Kimse de gıkını çıkaramadı buna.
O memleketin halkı uzuun uzuun uyudu ama gece uykusuzluğuna da kimse çare bulamadı.
29 Ocak 2013
Karganın Masalı
© Copyright Saatlerdir ürkek ürkek yanaşan karga, kadının elinin boş olduğunu görünce uçup gidiyor. Böyle bitiyor masal. |
28 Ocak 2013
Hayaller Gerçek Olunca
Bu internetin çıktığı ne iyi oldu. Eskiden, diyelim bundan yüz yıl kadar önce, insanların hayal bile edemediği, kazara hayal etse bile, deli damgası yerim diye dillendirmeye çekindiği şeyler, bugün artık birer gerçek; adı her ne kadar sanal olsa da, gerçek.
Bugün, pek çok insan yerkürenin internet sayesinde ne kadar büyük bir değişim süreci içinde olduğunun farkında değil. Çok basit bir örnek; okuma alışkanlıkları. Bakınız, eskiden diyelim bir kişi kitabında 2011'in İnsani Gelişmişlik Raporundan bahsediyordu, siz de merak ediyordunuz haliyle, raporu görüp okumak istiyordunuz, ama nerede o şans, nereden bulabilirdiniz? Allah bilir hangi gazetenin arşivinde, hangi rafta yer alıyordu. Bulmaya kalkışsanız, herhangi bir vatandaş olarak bu belki aylarınızı alırdı. Ama şimdi öyle mi, her şey bir tık ötede. İşte, bakın burada. Bu az şey mi? Bir devrimden çok daha fazlası bence.
Bir başka örnek. Diyelim ki biyoloji meraklısı birisiniz, bir makale okuyorsunuz, Felis nigripes diye bir kedi adı geçti, merak ettiniz nasıl bir şey diye. Aha, işte böyle bir şey. Çok basit görünüyor, değil mi? Öyle görünüyor, basit baktığımız için, farkında olmadığımız için öyle görünüyor. Halbuki hiç de basit değil, fazlasıyla karmaşık, fazlasıyla olağanüstü.
Eskiden, diyelim Tazmanya canavarının ne menem bir şey olduğu kafanıza takıldı. Oradan da Tazmanya'nın nerede olduğunu merak ettiniz. İşin yoksa git kütüphanede ansiklopedi tara. Ya şimdi? Her biri bir tık ötede.
Öğrencilik yıllarımda bir keresinde coğrafya hocası Türkiye'nin koordinatlarını söylediydi, 26-45 doğu meridyenleri ile 36-42 kuzey paralelleri falan... Ben de meraklanıp bizim buranın koordinatlarını sormuştum. Eveleyip geveleyip anca bir tahmin uydurabilmişti kadıncağız. Şimdiyse bırakın şehrinizi, mahallenizi, Google Earth'ü açıp oturduğunuz odanın koordinatlarını bile görebiliyorsunuz.
Basit şeyler değil bunlar. Bana sorarsanız en az Fransız Devrimi kadar önemli, en az onun kadar hakiki bir devrim. Çünkü insanlığın gidişatını değiştiriyor.
Bugün, pek çok insan yerkürenin internet sayesinde ne kadar büyük bir değişim süreci içinde olduğunun farkında değil. Çok basit bir örnek; okuma alışkanlıkları. Bakınız, eskiden diyelim bir kişi kitabında 2011'in İnsani Gelişmişlik Raporundan bahsediyordu, siz de merak ediyordunuz haliyle, raporu görüp okumak istiyordunuz, ama nerede o şans, nereden bulabilirdiniz? Allah bilir hangi gazetenin arşivinde, hangi rafta yer alıyordu. Bulmaya kalkışsanız, herhangi bir vatandaş olarak bu belki aylarınızı alırdı. Ama şimdi öyle mi, her şey bir tık ötede. İşte, bakın burada. Bu az şey mi? Bir devrimden çok daha fazlası bence.
Bir başka örnek. Diyelim ki biyoloji meraklısı birisiniz, bir makale okuyorsunuz, Felis nigripes diye bir kedi adı geçti, merak ettiniz nasıl bir şey diye. Aha, işte böyle bir şey. Çok basit görünüyor, değil mi? Öyle görünüyor, basit baktığımız için, farkında olmadığımız için öyle görünüyor. Halbuki hiç de basit değil, fazlasıyla karmaşık, fazlasıyla olağanüstü.
Eskiden, diyelim Tazmanya canavarının ne menem bir şey olduğu kafanıza takıldı. Oradan da Tazmanya'nın nerede olduğunu merak ettiniz. İşin yoksa git kütüphanede ansiklopedi tara. Ya şimdi? Her biri bir tık ötede.
Öğrencilik yıllarımda bir keresinde coğrafya hocası Türkiye'nin koordinatlarını söylediydi, 26-45 doğu meridyenleri ile 36-42 kuzey paralelleri falan... Ben de meraklanıp bizim buranın koordinatlarını sormuştum. Eveleyip geveleyip anca bir tahmin uydurabilmişti kadıncağız. Şimdiyse bırakın şehrinizi, mahallenizi, Google Earth'ü açıp oturduğunuz odanın koordinatlarını bile görebiliyorsunuz.
Basit şeyler değil bunlar. Bana sorarsanız en az Fransız Devrimi kadar önemli, en az onun kadar hakiki bir devrim. Çünkü insanlığın gidişatını değiştiriyor.
25 Ocak 2013
Uygun Koşullar
via "Çalışmak için uygun koşullar bekleyen bir yazar, kâğıdın üstüne tek bir sözcük kondurmadan ölüp gidecektir." E. B. WHITE |
Yes Pıliz - 2
Google Translate'e 10 soru sordum. İşte aldığım cevaplar.
- İyi olan kazansın.: Best man win. (Başında may the yok ama yine de doğru çevirmiş.)
- İyi olan kazansın (sonunda nokta olmadan) : The best man win. (Tek bir nokta nelere kadir. Noktanın gidişiyle adam görünüvermiş.)
- İyi olan kalsın: Keep the good. (Bunu çevirmeyi başarmış.) :)
- İyi olan gitsin: Let the good. (Buna da çok yaklaşmış.)
- İyi olan sevsin: Good will love that. (İyi, onu sevecek.)
- İyi olan su içsin: Good drink of water. (İyi su içişi.)
- İyi olan gülsün. (noktalı): The good laughs. (İyi gülüşler.)
- İyi olan gülsün (noktasız): Which is a good laugh. (İyi bir gülüş olan...)
- İyi olan yazsın: Good write down the. (...'yı iyi yazmak veya İyi, ...'yı yazar.)
- İyi olanın canı çıksın: Eviscerate what is good. (İyi olanın iç organlarını çıkar.)
24 Ocak 2013
2012'nin Dökümü - Neler Okudum
2012 de bir hışımla geldi geçti. Bakalım neler okumuşum, deyip kitaplığıma baktım. Ha bire kitap alıyorum da, aldığım hızla okumak mümkün olmuyor tabii. İyi bir kitabevine girmeye göreyim bir kitap almadan çıkamıyorum. Dünyada okunacak o kadar çok kitap var ki, ömrünü ayırsan bu iş için, yetiremezsin, o derece. Yapacak bir şey yok, neylersin.
Sayıp döktüm, geçip giden yılda şunları okumuşum. Okuduğum sıraya göre listeledim.
2012'de okuduklarım:
Güneş Ülkesi - Thoma Campanella
Drakula ya da Kazıklı Voyvoda - Radu. R. Florescu, R. T. McNally
Ayrı Yol - André Gide
Romeo ve Juliet - Shakespeare
Uç Minik Serçem - Necati Cumalı
Ozonu Turnalar mı Deldi Gagalarıyla - İlhan Yüce
Pamuk Ülkelerine Yolculuk - Erik Orsenna
[Cami] / {Cami} - İsmail Pelit
Enis Batur'u Öldürmek - İsmail Pelit
Musiki Bu - İsmail Pelit
Yabancı - Albert Camus
Sultan Selahaddin el Kürdi - Reha Çamuroğlu
Çocuk Kalbi - Edmondo de Amicis
Küçük Prens - Antoine de St. Exupery
Kitaplardan Korkan Çocuk - Susanna Tamaro
Od - İskender Pala
2027 Yılının Anıları - Çetin Altan
Hey Gâvur Anlatsana - Can Nuroğlu
Bütün Hikâyeleri 1 - Ömer Seyfettin
Makiler - Sunay Akın
Adamı Zorla Deli Ederler - Aziz Nesin
Gerçeğin Masalı - Aziz Nesin
Benim Bütün Ördeklerim - Christian Duda
Seçme Hikâyeler - Sait Faik
Dilin Gücü - Nermi Uygur
Belli bir kısmını/parçasını okuduklarım
Hayali Diller - Marina Yaguello
Türk Sinema Tarihi - Giovanni Scognamillo
Filozof ve Yoksulları - Jacques Ranciere
Politika Sanatı - Gaston Bouthoul
Büyük Dünya Seyahatnamesi - İbn-i Battuta
Türk İktisat - İsmail Pelit
Saatleri Ayarlama Enstitüsü - Tanpınar
Böyle Bir Sevmek - Attilâ İlhan
Okumak, Yazmak ve Yaşamak Üzerine - Schopenhauer
Okuyup da bitiremediklerim
İstanbul Hatırası - Ahmet Ümit
İsim Şehir Bitki - Yılmaz Özdil
Kül ve Yel - Müge İplikçi
Çocukluğum - Gorki
Kürtçe okuduklarım
Dîwana Feqiyê Teyran (Fakih Tayran Divanı)
Mewlûd (Mevlid) - Melayê Bateyî
Memê Alan - E. Rehmî Hekarî
Meseleya Wijdanê (Vicdan Meselesi) - A. Muxtar Caf
Gulê - Nûredîn Zaza
Birîna Reş (Kara Yara) - Musa Anter
Gotibûn ku... (Demişlerdi ki...) - Malmîsanij
Kenê Parsek (Dilencinin Gülüşü) - Hesen Qizilcî
Hesenê Bazirgan, Ji Çîrokên Hezar û Şevekê (Tüccar Hasan, Binbir Gece Masalları'ndan)
Bostan û Gulistan - Sadîyê Şîrazî
Çîrokên ji Mesnewîyê (Mesnevi'den Hikâyeler)
İngilizce okuduklarım
Kaleidoscope - Michael Swan
The Old Man and the Sea (Yaşlı Adam ve Deniz) - Hemingway
Sayıp döktüm, geçip giden yılda şunları okumuşum. Okuduğum sıraya göre listeledim.
2012'de okuduklarım:
Güneş Ülkesi - Thoma Campanella
Drakula ya da Kazıklı Voyvoda - Radu. R. Florescu, R. T. McNally
Ayrı Yol - André Gide
Romeo ve Juliet - Shakespeare
Uç Minik Serçem - Necati Cumalı
Ozonu Turnalar mı Deldi Gagalarıyla - İlhan Yüce
Pamuk Ülkelerine Yolculuk - Erik Orsenna
[Cami] / {Cami} - İsmail Pelit
Enis Batur'u Öldürmek - İsmail Pelit
Musiki Bu - İsmail Pelit
Yabancı - Albert Camus
Sultan Selahaddin el Kürdi - Reha Çamuroğlu
Çocuk Kalbi - Edmondo de Amicis
Küçük Prens - Antoine de St. Exupery
Kitaplardan Korkan Çocuk - Susanna Tamaro
Od - İskender Pala
2027 Yılının Anıları - Çetin Altan
Hey Gâvur Anlatsana - Can Nuroğlu
Bütün Hikâyeleri 1 - Ömer Seyfettin
Makiler - Sunay Akın
Adamı Zorla Deli Ederler - Aziz Nesin
Gerçeğin Masalı - Aziz Nesin
Benim Bütün Ördeklerim - Christian Duda
Seçme Hikâyeler - Sait Faik
Dilin Gücü - Nermi Uygur
Belli bir kısmını/parçasını okuduklarım
Hayali Diller - Marina Yaguello
Türk Sinema Tarihi - Giovanni Scognamillo
Filozof ve Yoksulları - Jacques Ranciere
Politika Sanatı - Gaston Bouthoul
Büyük Dünya Seyahatnamesi - İbn-i Battuta
Türk İktisat - İsmail Pelit
Saatleri Ayarlama Enstitüsü - Tanpınar
Böyle Bir Sevmek - Attilâ İlhan
Okumak, Yazmak ve Yaşamak Üzerine - Schopenhauer
Okuyup da bitiremediklerim
İstanbul Hatırası - Ahmet Ümit
İsim Şehir Bitki - Yılmaz Özdil
Kül ve Yel - Müge İplikçi
Çocukluğum - Gorki
Kürtçe okuduklarım
Dîwana Feqiyê Teyran (Fakih Tayran Divanı)
Mewlûd (Mevlid) - Melayê Bateyî
Memê Alan - E. Rehmî Hekarî
Meseleya Wijdanê (Vicdan Meselesi) - A. Muxtar Caf
Gulê - Nûredîn Zaza
Birîna Reş (Kara Yara) - Musa Anter
Gotibûn ku... (Demişlerdi ki...) - Malmîsanij
Kenê Parsek (Dilencinin Gülüşü) - Hesen Qizilcî
Hesenê Bazirgan, Ji Çîrokên Hezar û Şevekê (Tüccar Hasan, Binbir Gece Masalları'ndan)
Bostan û Gulistan - Sadîyê Şîrazî
Çîrokên ji Mesnewîyê (Mesnevi'den Hikâyeler)
İngilizce okuduklarım
Kaleidoscope - Michael Swan
The Old Man and the Sea (Yaşlı Adam ve Deniz) - Hemingway
23 Ocak 2013
22 Ocak 2013
Denize Karşı
Adam oturmuş denize karşı
Elinde oltası yıldız tutar
Çeker çıkarır bir bir geceden
Çeker çıkarır tadına bakar
Ardında ışık içinde çarşı
Bir kız geçer arkadaki yoldan
Bir eda bir çalım akça pakça
ağzı yüzü bir delice türkü
Vurur kokusu uzaklaştıkça
Öyle bir dişi ki beter gerçekten
Dalmış gitmiş işine beriki
Vız gelir çarşı türkü vız gelir
Çocuksu bir bakış gözlerinde
Bir başına rıhtımda oturur
Ne geçer içinden bilinmez ki.
Sabahattin Kudret Aksal
Elinde oltası yıldız tutar
Çeker çıkarır bir bir geceden
Çeker çıkarır tadına bakar
Ardında ışık içinde çarşı
Bir kız geçer arkadaki yoldan
Bir eda bir çalım akça pakça
ağzı yüzü bir delice türkü
Vurur kokusu uzaklaştıkça
Öyle bir dişi ki beter gerçekten
Dalmış gitmiş işine beriki
Vız gelir çarşı türkü vız gelir
Çocuksu bir bakış gözlerinde
Bir başına rıhtımda oturur
Ne geçer içinden bilinmez ki.
Sabahattin Kudret Aksal
21 Ocak 2013
Vıladimir'e Mektup
Sevgili kardeşim Vıladimir,
Satırlarıma başlamadan önce selam eder, her iki karakaş gözlerinden hasretle öperim. Nasılsın iyi misin? İyi olmanı Cenabı Hak'tan niyaz ederim. Bizleri soracak olursan, hamdolsun hepimiz çok iyiyiz.
Moskova'da havalar nasıl, diye sormayacağım. Burada havalar böyleyse, orayı düşünemiyorum bile. Gerçi siz alışkınsınızdır. Her şey alışkanlıklar üzerine kuruludur, diyordu ya bir filozof, kimdi o, hatırlıyor musun? Misal, şimdi senle baban Moskova'dan kalkıp buraya gelseniz tişört mişörtle dolaşmaya kalkarsınız maazallah. Hele bir de senin Sibirya'da yaşayan bir teyzenle enişten vardı, adlarını da hatırlamıyorum şimdi, onlar gelse nasıl dolaşırlar, Allah bilir.
Unutmadan söyleyeyim, dedem geçenlerde 100 yaşına girdi. Gerçi doğum gününü tam olarak bilmiyoruz ama, 1913'te doğduğu için 2013'e girer girmez, onu da 100 yaşına girdi kabul ettik. Eğer şu son zamanlarda birileri doğum yapmadıysa, iki tane torununun torunu, yüzü aşkın da torunu var. Nasıl bir duygudur acaba?
Duyduğuma göre senin oğlan Moskova Anadolu Lisesi'ni kazanmış. Seni de yeğenimi de tebrik ederim. İnşallah kazandığı gibi bitirir ve iyi bir üniversiteye gider. Bu nasıl iştir arkadaş, benim daha çocuğum yok, seninki liseye başladı. Hayır, yaşlandığımı falan hissetsem yine dert değil, henüz gencim, daha yaşım kaç başım kaç. Gerçi, seni de çok erken evlendirdiydiler, değil mi? Neyse, bu konulara fazla girmeye gelmez.
Yazın buraya gelecek misiniz? Yolunuzu gözlüyorum, haberiniz olsun. Geçen yıl da o kadar bekledim, gelmediniz, aşk olsun yani. Antalya'ya gittim, üç kişiden birinin adı İvan, birinin Dimitri, birinin Ali. Antalyalı'dan çok sizinkiler var, herkes gelmiş, bir sen yoksun be kardeşim, olacak iş mi. Umarım bu önümüzdeki yaz da aynısını yapmazsınız.
Ludmila'yı görüyor musun? Pek göreceğini sanmıyorum ama yine de aklında olsun, görürsen çok selamlarımı söyle.
Şimdilik kendine çok iyi bak kıymetli kardeşim Vıladimir. Aleksey amcam ile Galina teyzeme çok selam söyle, ikisinin de ellerinden öperim.
Satırlarıma son vermeden önce tekrar selam eder, seni hasretle kucaklarım. Bu arada mektubun başına yanlışlıkla karakaş gözlerin yazmışım, senin kaşın gözün kara değil ki, alışkanlık kardeşim alışkanlık.
Baki selam.
Not: Acele cevap bekliyorum.
Satırlarıma başlamadan önce selam eder, her iki karakaş gözlerinden hasretle öperim. Nasılsın iyi misin? İyi olmanı Cenabı Hak'tan niyaz ederim. Bizleri soracak olursan, hamdolsun hepimiz çok iyiyiz.
Moskova'da havalar nasıl, diye sormayacağım. Burada havalar böyleyse, orayı düşünemiyorum bile. Gerçi siz alışkınsınızdır. Her şey alışkanlıklar üzerine kuruludur, diyordu ya bir filozof, kimdi o, hatırlıyor musun? Misal, şimdi senle baban Moskova'dan kalkıp buraya gelseniz tişört mişörtle dolaşmaya kalkarsınız maazallah. Hele bir de senin Sibirya'da yaşayan bir teyzenle enişten vardı, adlarını da hatırlamıyorum şimdi, onlar gelse nasıl dolaşırlar, Allah bilir.
Unutmadan söyleyeyim, dedem geçenlerde 100 yaşına girdi. Gerçi doğum gününü tam olarak bilmiyoruz ama, 1913'te doğduğu için 2013'e girer girmez, onu da 100 yaşına girdi kabul ettik. Eğer şu son zamanlarda birileri doğum yapmadıysa, iki tane torununun torunu, yüzü aşkın da torunu var. Nasıl bir duygudur acaba?
Duyduğuma göre senin oğlan Moskova Anadolu Lisesi'ni kazanmış. Seni de yeğenimi de tebrik ederim. İnşallah kazandığı gibi bitirir ve iyi bir üniversiteye gider. Bu nasıl iştir arkadaş, benim daha çocuğum yok, seninki liseye başladı. Hayır, yaşlandığımı falan hissetsem yine dert değil, henüz gencim, daha yaşım kaç başım kaç. Gerçi, seni de çok erken evlendirdiydiler, değil mi? Neyse, bu konulara fazla girmeye gelmez.
Yazın buraya gelecek misiniz? Yolunuzu gözlüyorum, haberiniz olsun. Geçen yıl da o kadar bekledim, gelmediniz, aşk olsun yani. Antalya'ya gittim, üç kişiden birinin adı İvan, birinin Dimitri, birinin Ali. Antalyalı'dan çok sizinkiler var, herkes gelmiş, bir sen yoksun be kardeşim, olacak iş mi. Umarım bu önümüzdeki yaz da aynısını yapmazsınız.
Ludmila'yı görüyor musun? Pek göreceğini sanmıyorum ama yine de aklında olsun, görürsen çok selamlarımı söyle.
Şimdilik kendine çok iyi bak kıymetli kardeşim Vıladimir. Aleksey amcam ile Galina teyzeme çok selam söyle, ikisinin de ellerinden öperim.
Satırlarıma son vermeden önce tekrar selam eder, seni hasretle kucaklarım. Bu arada mektubun başına yanlışlıkla karakaş gözlerin yazmışım, senin kaşın gözün kara değil ki, alışkanlık kardeşim alışkanlık.
Baki selam.
Not: Acele cevap bekliyorum.
19 Ocak 2013
Hangi Yazı Tipi Daha Güzel?
Sevgili blogdaşlar, zahmet olmazsa bir konuda yorumunuzu alabilir miyim? Acaba hangi yazı tipi daha güzel? Daha güzelden kastım, hangisi daha rahat okunuyor, okurken yormuyor?
Genelde Serif türü fontların Sans-Serif'lere göre daha rahat okunduğu söylenir. Ama ben yine de bir fikir almak istiyorum. Şimdiden teşekkürler.
Bir de küçük hatırlatma: Yukarıdaki fontlar bilgisayarınıza yüklü değilse, bilgisayar yazıyı yüklü olan başka bir fontla, büyük olasılıkla Times New Roman'la gösterecektir. Eğer öyle bir durum söz konusuysa, 1 numaralı olanı Arial, o zaten bütün işletim sistemlerinde var, 2'ncisi Consolas, görmek için buraya tıklayabilirsiniz. 3 numaralı olan Helvetica, ona da buradan bakabilirsiniz. 4'üncüsüyse Cambria, o da burada. Sonuncusuysa Georgia, o da her bilgisayarda var.
Genelde Serif türü fontların Sans-Serif'lere göre daha rahat okunduğu söylenir. Ama ben yine de bir fikir almak istiyorum. Şimdiden teşekkürler.
1
Radyoda eski bir şarkı. Dümdüz uzanan karayolu, beyaz yol çizgileri. Ağaçların hızla arkada kalışı ve tek tük ışıkların yandığı köyler. Camlarda hafif bir buğu, su damlacıkları. Birbirine benzer, yeni biçilmiş buğday tarlalarının arasından, karısının akşamın o saatinde sabah ışığıymış gibi parıldayan aydınlık gülüşüyle anlattığı önemsiz şeyleri üstünkörü dinleyerek ve yol bir hız uçurumuymuş gibi uçarak geçiyor.
2
Radyoda eski bir şarkı. Dümdüz uzanan karayolu, beyaz yol çizgileri. Ağaçların hızla arkada kalışı ve tek tük ışıkların yandığı köyler. Camlarda hafif bir buğu, su damlacıkları. Birbirine benzer, yeni biçilmiş buğday tarlalarının arasından, karısının akşamın o saatinde sabah ışığıymış gibi parıldayan aydınlık gülüşüyle anlattığı önemsiz şeyleri üstünkörü dinleyerek ve yol bir hız uçurumuymuş gibi uçarak geçiyor.
3
Radyoda eski bir şarkı. Dümdüz uzanan karayolu, beyaz yol çizgileri. Ağaçların hızla arkada kalışı ve tek tük ışıkların yandığı köyler. Camlarda hafif bir buğu, su damlacıkları. Birbirine benzer, yeni biçilmiş buğday tarlalarının arasından, karısının akşamın o saatinde sabah ışığıymış gibi parıldayan aydınlık gülüşüyle anlattığı önemsiz şeyleri üstünkörü dinleyerek ve yol bir hız uçurumuymuş gibi uçarak geçiyor.
4
Radyoda eski bir şarkı. Dümdüz uzanan karayolu, beyaz yol çizgileri. Ağaçların hızla arkada kalışı ve tek tük ışıkların yandığı köyler. Camlarda hafif bir buğu, su damlacıkları. Birbirine benzer, yeni biçilmiş buğday tarlalarının arasından, karısının akşamın o saatinde sabah ışığıymış gibi parıldayan aydınlık gülüşüyle anlattığı önemsiz şeyleri üstünkörü dinleyerek ve yol bir hız uçurumuymuş gibi uçarak geçiyor.
5
Radyoda eski bir şarkı. Dümdüz uzanan karayolu, beyaz yol çizgileri. Ağaçların hızla arkada kalışı ve tek tük ışıkların yandığı köyler. Camlarda hafif bir buğu, su damlacıkları. Birbirine benzer, yeni biçilmiş buğday tarlalarının arasından, karısının akşamın o saatinde sabah ışığıymış gibi parıldayan aydınlık gülüşüyle anlattığı önemsiz şeyleri üstünkörü dinleyerek ve yol bir hız uçurumuymuş gibi uçarak geçiyor.
5
Radyoda eski bir şarkı. Dümdüz uzanan karayolu, beyaz yol çizgileri. Ağaçların hızla arkada kalışı ve tek tük ışıkların yandığı köyler. Camlarda hafif bir buğu, su damlacıkları. Birbirine benzer, yeni biçilmiş buğday tarlalarının arasından, karısının akşamın o saatinde sabah ışığıymış gibi parıldayan aydınlık gülüşüyle anlattığı önemsiz şeyleri üstünkörü dinleyerek ve yol bir hız uçurumuymuş gibi uçarak geçiyor.
Bir de küçük hatırlatma: Yukarıdaki fontlar bilgisayarınıza yüklü değilse, bilgisayar yazıyı yüklü olan başka bir fontla, büyük olasılıkla Times New Roman'la gösterecektir. Eğer öyle bir durum söz konusuysa, 1 numaralı olanı Arial, o zaten bütün işletim sistemlerinde var, 2'ncisi Consolas, görmek için buraya tıklayabilirsiniz. 3 numaralı olan Helvetica, ona da buradan bakabilirsiniz. 4'üncüsüyse Cambria, o da burada. Sonuncusuysa Georgia, o da her bilgisayarda var.
Örnek metin İnci Aral'ın Saman Kokusu öyküsünden.
Hrant
17 Ocak 2013
Birand
13 Ocak 2013
Yes Pıliz
Bugünden itibaren blogda yeni bir başlık açıyorum. Yıllardır blog yazıyorum, şimdiye dek kaç başlık açtım, kaç tane kapadım, ben de bilmiyorum. Gerçi son üç-dört yıldır pek ellemedim, eskiden daha çok tıraş ederdim blogu. Acaba Türkiye ile Avrupa Birliği arasında şimdiye kadar açılan başlık sayısı mı çok, yoksa benim blogda açılan başlık sayısı mı?
Bu yeni başlığın adı "Yes Pıliz" olsun. Kabul edenler, etmeyenler, kabul edilmiştir. Durup dururken nereden çıktı, diyeceksiniz. Efendim, Google hazretlerinin çeviri hizmeti Translate Efendi hizmete başladığı günden beri kendisiyle oynadığım bir oyun var. Basit bir oyun; muziplik yapıp bazı enteresan şeyler soruyorum, o da bana aynı muziplikle yanıt veriyor.
İşte ilk Yes Pıliz'imiz. Buradan da görebilirsiniz, Google Translate'e, in misin cin misin? diye sordum, bana, are you in gin, dedi.
Şaka bir yana, İngilizce ile Türkçe farklı ailelerden oldukları için; İngilizce Hint-Avrupa, Türkçe de Ural-Altay ailesinden oldukları için aralarında büyük farklar var. Sentaks farklı bir kere. Ondan ötürü çok farklı çeviriler çıkabiliyor ortaya. Yoksa siz bakmayın, Google Translate aslında son derece başarılı bir çeviri programı. Herhalde böylesi kırk yıl önce hayal bile edilemezdi. Örneğin İngilizcenin amcaoğlu diyebileceğimiz Almanca veya Felemenkçeden İngilizceye, veya İngilizceden bunlara yapılan çeviriler neredeyse birebir tutuyor. Her neyse, geçelim bunları da bir örnek daha vereyim ben size.
Ne kadar sallarsan salla dona düşer son damla, dedim, o bana, how much shake shake frost last drop falls, dedi. Külot anlamındaki don'u buz anlamındaki don diye anlamış. İlahi Translate. :)
Bu yeni başlığın adı "Yes Pıliz" olsun. Kabul edenler, etmeyenler, kabul edilmiştir. Durup dururken nereden çıktı, diyeceksiniz. Efendim, Google hazretlerinin çeviri hizmeti Translate Efendi hizmete başladığı günden beri kendisiyle oynadığım bir oyun var. Basit bir oyun; muziplik yapıp bazı enteresan şeyler soruyorum, o da bana aynı muziplikle yanıt veriyor.
İşte ilk Yes Pıliz'imiz. Buradan da görebilirsiniz, Google Translate'e, in misin cin misin? diye sordum, bana, are you in gin, dedi.
Şaka bir yana, İngilizce ile Türkçe farklı ailelerden oldukları için; İngilizce Hint-Avrupa, Türkçe de Ural-Altay ailesinden oldukları için aralarında büyük farklar var. Sentaks farklı bir kere. Ondan ötürü çok farklı çeviriler çıkabiliyor ortaya. Yoksa siz bakmayın, Google Translate aslında son derece başarılı bir çeviri programı. Herhalde böylesi kırk yıl önce hayal bile edilemezdi. Örneğin İngilizcenin amcaoğlu diyebileceğimiz Almanca veya Felemenkçeden İngilizceye, veya İngilizceden bunlara yapılan çeviriler neredeyse birebir tutuyor. Her neyse, geçelim bunları da bir örnek daha vereyim ben size.
Ne kadar sallarsan salla dona düşer son damla, dedim, o bana, how much shake shake frost last drop falls, dedi. Külot anlamındaki don'u buz anlamındaki don diye anlamış. İlahi Translate. :)
12 Ocak 2013
Ne Böyle Sevdalar Gördüm Ne Böyle Ayrılıklar
© Copyright |
Bir ceylan su içmeye iner
Çayırları büyürken görürüm.
Her akşam seninle
Yeşil bir zeytin tanesi
Bir parça mavi deniz
Alır beni.
Seni düşündükçe
Gül dikiyorum elimin değdiği yere
Atlara su veriyorum
Daha bir seviyorum dağları.
İlhan Berk
9 Ocak 2013
1913-2013: Büyükbabam 100 Yaşında
8 Ocak 2013
Nişanlılar Müzesi
15. nişanlılık yıldönümünde
nişanlım İdil’e
Evlilik de iyi ama, fikrimce
en iyisi müzede korumak nişanlıları
orada beyaz bir sessizlik içinde
kırışmadan beklerler senelerce
Hem diyalektik olanı da bu gibi
evlilik dediğin nihayet bir netice
nişanlılıksa geçmişi, geleceği ve bugünüyle
tez, antitez ve sentezden mürekkep bir eğlence
Biz seninle biraz evliyiz biraz nişanlı
Nar da evliliğimizin değil de sanki
nişanlılığımızın meyvesi gibi
iki nişanlının mahcubiyetinden kırmızılığı
Bu şiirde bütün sözcükler beyaz
evlilik, diyalektik, tez, antitez, sentez
Nar ve kırmızı sözcükleri bile,
nişanlılık beyaz sözcüklerden bir müze
Orada anılar hala ilk günkü kadar taze
çiçekler hiç koparılmamış gibi uykusundan
ve nişanlılar hiç evlenmemiş gibi
pıryürek, pürdikkat, pekrikkatliler birbirlerine
Haydar Ergülen
nişanlım İdil’e
Evlilik de iyi ama, fikrimce
en iyisi müzede korumak nişanlıları
orada beyaz bir sessizlik içinde
kırışmadan beklerler senelerce
Hem diyalektik olanı da bu gibi
evlilik dediğin nihayet bir netice
nişanlılıksa geçmişi, geleceği ve bugünüyle
tez, antitez ve sentezden mürekkep bir eğlence
Biz seninle biraz evliyiz biraz nişanlı
Nar da evliliğimizin değil de sanki
nişanlılığımızın meyvesi gibi
iki nişanlının mahcubiyetinden kırmızılığı
Bu şiirde bütün sözcükler beyaz
evlilik, diyalektik, tez, antitez, sentez
Nar ve kırmızı sözcükleri bile,
nişanlılık beyaz sözcüklerden bir müze
Orada anılar hala ilk günkü kadar taze
çiçekler hiç koparılmamış gibi uykusundan
ve nişanlılar hiç evlenmemiş gibi
pıryürek, pürdikkat, pekrikkatliler birbirlerine
Haydar Ergülen
7 Ocak 2013
5 Ocak 2013
Altar'ın Torunu Tarkancık
© Via Orman ıpıssızmış. Kimsecikler yokmuş. Tarkancık hiç ağlamamış. Düştüğü yerden kalkıp ormanda dolaşmaya başlamış. Biraz sonra bir geyiğe rastlamış. Hemen geyiği avlamış, elleriyle parçalamış ve yemeye başlamış. Karnı doyunca bir ağacın dibine çöküp uykuya dalmış. Rüyasında hiç tanımadığı ama nedense kendine çok yakın hissettiği altın kalpli bir kadınla balkonda oyun oynuyormuş. |
4 Ocak 2013
Göt'ürmek
Götürmek fiilinin kökünün, affedersiniz "g.t" olduğunu biliyor muydunuz? Analizi gayet basit. Bir şeyi götürmekteki esas mantık, o şeyi gelmiş olduğu yere sevketmek, oraya geri döndürmek değil midir? Geri dediğimiz yer neresidir peki?
2 Ocak 2013
Ortanın Doğusu
Üniversitede dilci bir hoca vardı, öldüyse Allah rahmet eylesin. "Bir yerde Aşağı Mahmutlar köyü varsa, mutlaka Yukarı Mahmutlar da vardır," derdi. Gerçi o, bunu dilde karşılaştırma yapmanın önemini vurgulamak için söylüyordu. Orasını bilmiyorum ama bu sözü bağlamından koparıp baktığımızda epey mantıklı görünüyor.
İlk ve orta okulda en sevdiğim kitap coğrafya atlasıydı. Pek çok kimsenin adını duymadığı Zanzibar'ı on yaşında bilirdim. Orta Doğu'yu da elbette bilirdim ama "Orta Batı"yı nedense atlaslara koymuyorlardı.
Neden buraya Orta Doğu demiş olabilirler? Uzakdoğu tamam, en ufak bir kafa karışıklığı yok, hem uzak hem doğu. Ama bu Orta Doğu denen yer doğunun en batısı değil mi? Batıdoğu deselerdi daha mantıklı olurdu sanki.
Nereden esti, diye sormayın, sesli düşünüyorum sadece.
İlk ve orta okulda en sevdiğim kitap coğrafya atlasıydı. Pek çok kimsenin adını duymadığı Zanzibar'ı on yaşında bilirdim. Orta Doğu'yu da elbette bilirdim ama "Orta Batı"yı nedense atlaslara koymuyorlardı.
Neden buraya Orta Doğu demiş olabilirler? Uzakdoğu tamam, en ufak bir kafa karışıklığı yok, hem uzak hem doğu. Ama bu Orta Doğu denen yer doğunun en batısı değil mi? Batıdoğu deselerdi daha mantıklı olurdu sanki.
Nereden esti, diye sormayın, sesli düşünüyorum sadece.
© Google Maps |
1 Ocak 2013
Yeni Yılda Yapacaklarım
Baktım, elalem oturup yeni yılda yapacaklarının listesini yapıyor. Kim ne halt yemeyi düşünüyorsa kaydını kuydunu tutuyor. "Yeni yılda sigarayı bırakacağım," falan filan. Sonuç malum.
Benim kafam kel mi, ben de oturup listemi yaptım. Ama inanın ben öyle, iş olsun torba dolsun türünden gevezeliklerle uğraşmıyorum. Çok gerçekçi bir liste yaptım. Buyurun bakın:
Benim kafam kel mi, ben de oturup listemi yaptım. Ama inanın ben öyle, iş olsun torba dolsun türünden gevezeliklerle uğraşmıyorum. Çok gerçekçi bir liste yaptım. Buyurun bakın:
- En az 365 kere yemek yiyeceğim,
- Her gün dışarı çıkacağım. Dışarıda hiçbir işimin olmadığı günlerde de en azından balkona çıkacağım,
- E-Okul'a çocukların notlarını gireceğim,
- Blogumda yazmaya devam edeceğim,
- Müzik dinleyeceğim,
- Yeni bir telefon almayacağım,
- Bir kere televizyon izleyeceğim,
- Çokça kahve içeceğim,
- Karıncaları çok seveceğim,
- Yaşlı kedimiz Ramazan ölmezse baharda fotoğrafını çekeceğim,
- Yazın denize gideceğim,
- Kendime yeni bir çift çorap alacağım,
- Kitap okuyacağım,
- İnşallah bilgisayarım emekli olmaz,
- Şu an dışarıda hem güneş var hem kar.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)