24 Haziran 2014

Göçebe

Bugün tesadüfen fark ettim, bloğun adını geçen yıl 25 Haziranda değiştirmişim. Şurada da bu değişikliği küçük bir partiyle kutlamıştım hatta. Yarın tam bir yıl olacak. Vay be, zaman ne çabuk geçiyor! Evet, zaman hızlı geçiyor, tamam anladık, ikide birde bunu dillendirmenin ne âlemi var? Bloğun önceki adı, tam olarak hatırlamasam da, beş yıl durmuştu. Bakalım bu ne kadar duracak? Şimdilik değiştirmeyi düşünmüyorum. Zira benim de –haşa, kendimi bir şey sandığımdan değil– düşüncelerim göçebedir. Kendim de göçebeyim ayıptır söylemesi. Bildiğiniz göçebelerden değil ama. Kendimi hiçbir yere ait, hiçbir yere bağlı hissetmek istemiyorum. Neylersin ki hayat senin isteyip istememen üzerine kurulu değil. En azından benim için böyle. Zaman sen ne yaparsan yap, ne edersen et geçip gidiyor. Uzun zamandır kendi memleketimde yaşıyorum mesela, çekip gitmek istiyorum artık, ama gidemiyorum bir türlü.
***
Yesterday, I've talked to my darling on the issue going. So where to go? Whenever and wherever the matter is going, there should be a place to go. But, as it is said above, this life doesn't let you do something you want to do. So what?
***
Zaman çabuk geçiyor, diyordum. Geçen gün yaylalara çıktık üç arkadaş. Kendi yaylamıza gidince iki çoban köpeği kovaladı bizi. Bizimle bir alıp veremedikleri yoktu, niyetleri bizi kendi yaylalarına yaklaştırmamaktı. Halbuki bu yayla en az onlar kadar benimdi de. Çocukluğumun neredeyse tüm yaz tatilleri burada geçti. O zamanlar buranın tüm köpekleri de tanıdıktı elbette. Oysaki zaman geçip gitmiş, benim zamanın değil artık. O çoban köpeklerinin de bundan haberi yoktu elbette. 

Geçen yıl da tam da bu vakitte yaylalara çıkmıştık yine. Aynı yere gitmiştik. Bir teyzenin evinin önünde durup soluklanmıştık. Gelin oturun, size bir çay yapayım, demişti ama biz durmamıştık, yolumuz vardı, daha zirveye çıkacaktık. Soğuk mu soğuk bir su içip yolumuza koyulmuştuk. İşte bu yıl da tıpatıp aynısı oldu. Yine aynı teyzenin çadırının önüne gittik. Yine gelip oturmamızı, çay içmemizi istedi, yine yolumuz uzun deyip teşekkür ettik. O sıra ben de dedim ki, "Hatırlıyor musun teyze, geçen yıl tam da bu vakit, biz yine buradan gelip geçmiş, sen yine aynı şeyleri söylemiştin bize, zaman ne çabuk geçiyor..." Değil mi? On yılın bile göz açıp kapayıncaya değin geçtiği yerde bir yılın lafı mı edilir?

7 yorum:

  1. Even though all doors are closed, Anybody who has a place, a position in somebody's heart, is not a prisoner in his cage.
    Main matter is not a despair. The virtual despair is that to ask yourself did I do my best!

    I believe in you...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Welcome dear Aze.
      I somethimes feel as if I am a prisoner not only in my cage, but also in this world. So do you know a place -out of this world- to go? ::p
      Of course, a heart that carries you is precious, but this is not my matter, I hope you know what I want to tell.

      Sil
    2. If I tell you that yes, I know, I am sure you would ask me if I know another one out of that world after a while. Here is my answer; Yes, I know, but I won't t tell you. And my another answer; there is no magical world! You are the magic. That is why you are here...

      Sil
    3. I am the magic? Wow, sounds great! Nobody told me this before, so I didn't know it. Then, from now on I'll introduce myself as Magic. :))

      (By the way, you remind me a subject of etimology. I would write something on the word "magic", but I've forgotten. Thank you.)

      Regards.

      Sil
  2. Merhaba,

    İnsan nasıl kendini bir yere ait hissetmeyebilir ki? İnsana dünyaya ait değil midir zaten bir kere? Bağlılık ya da aidiyet bağlarınla ilgilidir herhalde. Bağların olmadığını düşünürsen nerede olduğunun bir önemi de olmaz sanki. Nerede isen oraya ait değilsindir bir bakıma.

    Tıpkı birden bir şeylerin oluvermesi gibi,bazen ne yaparsan yap bazı şeyler olmaz. Olmayınca olmuyordur.O zaman, olması gereken şey; olmamasıdır diye düşünürüm ben. Ama işte, karar veremediğim nokta ; bunun ne zaman ne kadar oldurma çabasından sonra düşünüleceğidir. Herhalde bir gün 'yoruldum gayri" deninceye kadar.

    Bazen zamanı seyretmek geçer içimden ve saatin saniyelerini izlerdim. Nasılda dönüyor dönüyor dönüyor. Her ilerleyişte işte geçti işte geçti, işte bir an daha geçti derdim :-) Hiç kıpırdamaz, sanki o geçiyor ben kalıyorum gibi gelirdi. Öyle olmuyor tabi, olmaz da.Eğer burada yapacak, en azından şimdilik, gerçekten bir şey yok ise, zaman geçmesi gerektiği için bu kadar çabuk geçiyordur diye düşünüyorum. Sanki başka bir nedeni var henüz bilmediğimiz :-)
    Sevgiyle,

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Merhaba Aze.
      İnsan nasıl kendini bir yere ait hissetmeyebilir? İşte böyle, tıpkı benim gibi. :)) (Güzel soruya güzel cevap). Şaka bir yana, bağlılık konuları bana biraz sallantılı geliyor açıkçası. Oldum olası bağlılığı pek sevmedim zaten. Tamam, bir yere kadar gereklidir bağlar, ama bütün ömrümüzü de bağlı olarak mı yaşayalım? Belki kimileri bu soruyu evet diye cevaplayacaktır, ben öyle düşünmüyorum. Yanlış bir anlaşılmaya mahal vermek istemem, insanlara bağlılık evet, örneğin aileye, dostlara, ama bir yere bağlanıp durmak, sürekli olarak öyle kalmak kulağa hoş gelmiyor sanki. İnsan sever, eder, ona da evet, örneğin memleketini kim sevmez ki? Fakat bir zaman geliyor bırakıp gitmek istiyorsun, gönül isteyince istiyor, ne yaparsın.

      Bir şey olmuyorsa olmuyor meselesine pek girmek istemiyorum doğrusu. Girince çıkamıyorum. Hoş görürsen sevinirim. :)

      Odanın duvarında asılı bir saat var. Uzun zamandır pili bitmiş durumda. Belki bir yıl, belki daha uzun zamandır öylece çalışmadan duruyor orada. Anlayacağın zaman durmuş burada. :))

      Sevgiler...

      Sil
    2. Bu, üçüncü kez yazışım bu yorumu. Her seferinde bir hata verdi, yazdıklarım gitti. Yine de üç iyidir diyerek tekrar deniyorum. İkincisinde hatırlıyordum uzun uzun ama artık hatırlamıyorum. Özetle; bir yere bağlı olmamak sevdiklerine karşı nankörlük değildir bence de. Kimi sevdikleri ile de gider, kimi yalnız kalakalır, kimi de öyle ister zaten. Görmek, görerek bilmek çok farklı gerçekten de, ne kadar okursan oku görünce,"evet, doğruymuş, varmış öyle bir yer" diyor sanki insan.
      A.Tanpınar Huzur kitabında; "Şark oturup beklemenin yeridir, birazcık sabırla her şey ayağınıza gelir", diyor. Ben de buradan istediğin yerlere, en azından başka yerlere, gidebileceğin zamanın yaklaştığını hissediyorum.

      İstediğin kadar uzağa gidebilmen, istediğin kadar kalabilmen dileği ile,

      Sevgiler...

      Sil

Yorumunuzda bir web sayfasına bağlantı vermek istiyorsanız buraya bakabilirsiniz.

Yorumlarla ilgili notlar için buradaki sayfanın sonuna bakabilirsiniz.

Sayfa başına git