21 Temmuz 2014

Geçip gitmiş

Geçen gün bir ilkokul arkadaşımı gördüm. Sanırım şöyle temiz bir yirmi yıl vardı görüşmeyeli. Hiç değişmemişsin, dedi bana. Halbuki tüm eski arkadaşlarım, tanıdıklarım, şimdi de değil, daha on yıl önce çok değiştiğimi söylemişlerdi. Belki zaman içinde bir kez daha değişip eski halimi almışımdır, belli mi olur.

İlkokulun hangi sınıfındaydık hatırlamıyorum, yeni gelen öğretmenimiz –Ayşe örtmen miydi Özgül örtmen mi, onu da hatırlamıyorum– iki ay kadar süreyle benim adımı bu sözünü ettiğim arkadaşınkiyle karıştırdı. Daha doğrusu bana hep onun adıyla hitap etti. 

Hitap etmek dedim de, geçenlerde de aklıma gelen bir konuyu hatırladım gene. Hitap, birine yönelik konuşma demektir. Falankes hitap ediyor, denildiği zaman anlarız ki birilerinin karşısında konuşuyor, onlara yönelik konuşuyor. Halbuki konuşma fiilinin kendisi bu anlamı tam olarak karşılamıyor. Filankes konuşuyor, dediğimizde, illa birilerine yönelik konuştuğu anlamı çıkmayabilir. Çünkü filankes kendi kendine de konuşuyor olabilir.

Ben dördüncü sınıftayken Ayşe hocaların tayini çıktı, gittiler. Aradan on-on iki yıl geçmişti, bir gün internette arayıp buldum. Bir resmi vardı, o kadar değişmişti ki... Hayır, aslında değişen o değildi, biraz o zamanları anımsamaya çalışarak baktım resme, kendisi gibiydi, ne ki ben değişmiştim, o benim öğretmenim, ben de küçük bir öğrenciyken gözümde farklı biriydi, ben büyüyüp kocaman bir adam olduktan sonraysa farklı biri olmuştu. Zaman ne anlaşılmaz bir meseledir!

Yaylamızın envai çeşit çiçeğinden biri.
Arkadaşım, diyordum. Ayaküstü beş-on dakika konuştuk. Neler yaptın, neler ettin, derken, sen çoktan evlenmişsindir, dedim. Evet, evlendim, dört tane de çocuğum var, büyüğü ilkokul bilmem kaça gidiyor, dedi. Bense hâlâ bekârım. 

O yıl okula 60 küsur kişi başladıydık. Birkaç gün küçük sınıfımızda tıklım tıkış kaldıktan sonra bizi ikiye böldüler. Yarımızı adına Yukarı Okul dediğimiz yeni okula gönderdiler, yarımızı da eski okulda bıraktılar. Ben de eski okulda kalanlardandım. 

Başlarda isteyen istediği okula gidiyor sandığımdan ben de Yukarı Okul'a gidiyordum. Mahalleden tanıdığım arkadaşlarım hep oraya gidiyorlardı çünkü. Bir gün Aşağı Okul'dan çocuklar gelip beni sordular, öğretmen beni istiyormuş, mecbur, çantamı alıp gittim. Meğer benim kaydım oradaymış, kafama göre Yukarı Okul'a gitmişim bir süre. Yirmi gün kadar gittiğim o okuldaki öğretmenimi de bir türlü hatırlamıyorum. Bir kadındı sanki, ne adı kalmış aklımda ne de yüzü.

Köyümüzde iki ayrı okul var sanıyorduk hepimiz. İlginçti, her iki okulun da müdürü aynıydı. Sonra anladık tabii, aynı okulun ayrı iki binasıymış onlar. Kurumla binanın farkını o zaman öğrenmiş olmalıyım.

Bina dedim de, geçenlerde arkadaşıma gitmiştim. Küçük kızıyla kızından iki yaş büyük yeğeni konuşuyorlardı. "Şu an bu yediğimiz aşam yemeği," dedi kızı. Yeğeni, "Aşam değil, akşam," diye düzeltti. Kız itiraz etti: "Hayır, benim söylediğim doğru." Öbürü de itiraza itirazla karşılık verdi: "Hayır, benimki doğru." Küçük kız üsteledi: "Benim söylediğim doğru, çünkü burası bizim binamız." Bunları duyunca Türkiye'deki demokrasi anlayışını düşündüm. Doğru yanlışa bakılmadan, o an kimin binasında bulunuluyorsa onun söyledikleri doğru kabul ediliyor ne yazık ki. Son tahlildeyse bina sahiplerine giren çıkan pek olmuyor da olan halka oluyor. Filler ve çimen meselesi yani; filler tepişir, çimenler ezilir. Nereye kadar böyle süreceğini hiç kestiremiyor insan.

Bizim sınıfta S. adında bir kız vardı. Sarıya yakın kıvırcığımsı saçları vardı. Akıllı uslu bir kızdı. Benimle çok iyi geçinirdi. İlkokul bitti. Babası okutmadı öteki pek çok kızın babası gibi. Bir yıl sonra duyduk ki S.'yi evlendirmişler. Çocuk yaşta. Kim bilir şimdi kaç çocuğu vardır.

12 yorum:

  1. Ya, kahkaha ile güldüm kendine kendine Yukarı Okula gitmen! Ne alemsin:-)
    .
    Ben düşünüyorum ki eğer bir şey olmamışsa, olması gerektiği gibi olacağı zaman henüz gelmediği içindir. Bu ne kadercilik, ne de polyanacılık. Ben dünyanın düzeninin böyle olması gerektiğine inanmak istiyorum, biraz şüphe etsemde, inanıyorum çoğunlukla. Çok kötü şeyler de olmuş olabilir, ama onların da neden olduğunu hayat son bulmadan bilemeyeceğiz belki... Hayata, insanlardan daha çok güveniyorum galiba... Neyse. Çok şey etmim, sonra parçalıyorsun cevaplarımı takipte zorlanıyorum ben:-))

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. O değil de ilkokul boyunca okulu zerre kadar sevmiyordum. Bir de, iyi ki eski okula dönmüşüm. Sınıfı daha güzeldi. En azından eski olduğu için bir ruhu vardı. Zemini tahta döşemeydi. Bir pazartesi günü okula gittiğimizde tahtaların siyaha boyandığını gördük. Aslında boyanmamıştı, katran sürülmüştü, herhalde eskimesin diye. Babamın yeni aldığı bir defter vardı çantamda. Çıkardım. Baş parmağımı katrana vura vura defterimin tüm sayfalarını "mühürledim". Ertesi gün öğretmen gördü. Böyle bir durumda kızması gerekirdi elbette, ne var ki o bile kendini tutamayıp güldü. Ne günlerdi...

      Sil
  2. Parmak damgası mı yaptın? Gerçekten çok alemsin:) Çocukluk güzel şey ya... Çok zor geçen çocukluklar da vardır eminim, olmaz mı, sanki yine de bir anlık güzelliği bile onu güzel kılabiliyor gibi geliyor, yetişkinliğin aksine...
    Yalnız, ben hiç böyle özgün hikayeler hatırlamıyorum sanki çocukluğuma dair, acaba yapmadım mı hiç böyle şeyler ya da hatırlamıyor muyum, onu düşündüm şimdi.
    Ne şanslısın:)))

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Şanslı olduğumu düşünmüyorum sevgili Aze. :) Benim çocukluğum karışık geçti diyebilirim. İyi günler de geçti, kötü günler de. Zaten hayat tam da böyle bir şey. İyisiyle kötüsüyle yaşayıp gidersin, bir gün bir de bakarsın bitmiş.

      Sil
    2. Insan olumlu duygular içindeyken öyle olduğunu düşünmez pek zaten. Olumsuz olanlardansa eninizdir. Peki, öyle düşünüyorsan öyledir...
      Hayat tamda öyle bir şey bence de. Iyi günlerin keyfini çıkarabilecek farkındalığımız, kötü günleri karşılayabilecek umudumuz, ve dirayetimizin bol olması dileği ile..
      Sevgiyle,

      Sil
    3. Azeciğim, evet, sana katılmamak elde değil, farkındalığımız, umudumuz, dirayetimiz ve daha başka şeylerimiz de olsun tabii ki, ama diyorum ki, biraz da çayımız-kahvemiz olsun, yoksa hayat çekilmiyor valla. :)) Düşünsene umutlusun, mutlusun, hayatındaki her şey olumlu ama çayın-kahven yok. :)

      Sil
    4. Ben, öyle demek istemedim elbette. Her iki durumun da nasıl bir şey olduğunu çok iyi bilirim..
      Sevgiler...

      Sil
  3. Aa kafana göre yukarı okula gitmen çok güzeel :) Keşke böyle seçme hakkımız olsa :)
    Bazı arkadaşlarımız hayatı çok hızlı yaşıyorlar vallahi. Benim de evlenen çocuk sahibi olan arkadaşlarım var. Ben kendimi hala küçük hissediyorum bunlar için :)
    Fotoğraf çok güzelmiş bu arada :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Selam Seda. Keşke sadece ilkokulda değil, ortaokul, lise, ve hatta üniversitede de kafamıza göre istediğimiz okula gidebilseydik, ne iyi olurdu. :)

      Dediğin gibi, bazıları hayatı çok hızlı yaşıyorlar ama bazıları da hayatı çok yavaş yaşıyorlar. Örnek: ben. Bildiğim kadarıyla tüm ilkokul ve ortaokul arkadaşlarım evlenip çoluk çocuğa karıştılar.
      ***
      Teşekkür ederim, fotoğrafın güzelliğini siz değerlendirin de çiçekler hakikaten çok güzellerdi, bir de güzel kokuları vardı, sorma.

      Sağlıkla kal...

      Sil
  4. Ne güzel anılar ve yazım üslubu (doğru mu dedim? stil kelimesini kullanmak istemedim)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Teşekkür ederim Jardzy. Sözlüğe baktım, doğruymuş. :P
      Selamlar...

      Sil

Yorumunuzda bir web sayfasına bağlantı vermek istiyorsanız buraya bakabilirsiniz.

Yorumlarla ilgili notlar için buradaki sayfanın sonuna bakabilirsiniz.

Sayfa başına git