28 Mart 2014

Mim: İzlediğim Bloglar

Blogdaşlardan Dördüncü Tekil Şahıs beni mimlemiş. Uzun zaman olmuştu mimlenmeyeli. Öncelikle bilmeyenler için blog dünyasında mimlemek ne demek, onu kısaca açıklayayım. Bir blogcu ortaya bir konu atar, birkaç soru sorar örneğin, ve mimlediği diğer blogcu arkadaşlarından bunları cevaplamalarını ister. Sonra onlardan da her biri aynı şeyi yapar. Böylece mesele yayılmış olur. 

Bu mimin konusu, takip ettiğimiz, bakmadan geçmediğimiz bloglar. İlkin şunu söyleyeyim, takip ettiğim yüzlerce blog var. Yok ya, diyeceksiniz haliyle, başka işin yok mu ki o kadar bloğu izliyorsun? Elbette bahsettiğim o yüzlerce bloğu her gün izleme imkânım da yok zamanım da. Nasıl izliyorsun peki, diyeceksiniz. Bir, belli aralıklarla, iki, denk gelince. Her gün Blogger'a girince biliyorsunuz, giriş ekranında izlediğimiz blogların son yayımlanan kayıtlarından birkaç satır görünür– muhakkak göz atarım, ilgimi çeken bir yazı olursa tıklar, tamamını okurum. Bazen başlık ilgimi çeker, bazen de söz konusu birkaç satır. Niçin bu denli çok bloğu izlediğime gelince... Efendim, bendeniz bu blog işini pek bir ciddiye alıyorum. İnternette yazmaya 2002'nin sonbaharında başladım. O zamanlar Web 2.0 kavramını henüz duymamıştık, sosyal medya kavramınınsa esamesi bile okunmuyordu. Portal dediğimiz Ekolay, Mynet gibi bazı siteler biz kullanıcılara statik sayfalar kurma hizmeti veriyordu. İşte ben de kendime bir site kurmuştum o zaman. Elbette şimdiki kadar sık yazıp çizmiyordum o zamanlar, hem acemi olduğum için, hem de, dediğim gibi, statik siteler olduklarından her gün yazmaya elvermedikleri için. Sonra, zaman geçti, blog denen siteler ortaya çıkmaya başladı. Sözcüğü ilk duyduğumda 2005'ti yanlış hatırlamıyorsam. İlk olarak kendime Wordpress'te bir blog açtım ve bir yıl boyunca orada takıldım. Sonra Blogger'ı keşfettim, o zamanlar henüz Google'a satılmamıştı. Gördüm ki Blogger Wordpress'ten daha pratik, kesin geçiş yapmaya karar verdim. Şimdi Wordpress nasıl bilmiyorum ama o zamanlar karmaşık, biraz da "hantal" bir yapısı vardı. Kısa keseyim, burada, şu an bulunduğunuz bloğumda on yılı devirmeye hiç de uzun bir zaman kalmadı. Allah utandırmasın. ;)

Ne diyordum, bunca zamandır blogla, blogculukla böyle içli-dışlı olunca insan ister istemez işi ciddiye alıyor. Ciddiye alınca da blog âleminde neler olup bittiğini, kimin elinin kimin cebinde olduğunu, kısacası bu işin girdisini çıktısını bilmek zorundasın. Bunu kotarmanın yolu da doğal olarak blogları izlemekten geçiyor. Gelgelelim, yukarıda da söyledim, çok sayıda bloğu her gün izlemenin olanağı yok. Ancak işi bir kez kavradın mı, sayısı çok da olsa, izlemenin yolunu bir biçimde bulabiliyorsun. Bu konularda yazacağım daha. Uzun zamandır aklımda. İleride bu blogger'lık konusunda akademik bir çalışma yapma niyetim de yok değil.

Mim yazıları bu kadar uzamaz, ama ne yapayım, kendimi tutamadım.

Şimdi sadede gelelim. Sorumuzu bir hatırlayalım önce: Takip ettiğimiz, bakmadan geçemediğimiz bloglar? Virgülün sol tarafını anlattım; izlediğim bir dünya blog var, ya sağ tarafı; bakmadan geçmediğim bloglar? Onlar da var elbette, ancak sayıları daha az haliyle. Hep izlediğim blogları 2 grupta toplayabilirim sanırım. Birincisi, şu kenar çubuğunda gördükleriniz. Gustibus et Coloribus, Friendship Lives Forever ve Blogus enteresantica adlı üç listede yer alan blogların tamamını, bazıları sık yazmasa da, düzenli olarak izlerim. Bu arada, İsmail Pelit'in adı da hâlâ orada duruyor, halbuki uzun zaman oldu bloğunu boşaltalı. İkincisi, benim bloğumu sürekli ya da sık sık izlediğini bildiklerimin bloglarını izlerim.

İzlediklerim arasında her yazdığını muhakkak okuduğum bloglar da var elbette:
Cem Akaş'ın bloğu Şefin Salatası,
Levent Cantek'in bloğu Derin Hakikatler,
Sevan Nişanyan'ın kendi adını taşıyan bloğu,
Amerikalı bir kütüphanecinin bloğu Book Calendar,
Onur Caymaz'ın kendi adını taşıyan bloğu.
Bir de Ahmet Coka adlı bir vatandaşın bloğu CokaBook var. Onun her yazdığını okuyamıyorum, çünkü yazmıyor, çiziyor. Onun da her çizdiğine muhakkak bakıyorum. Bu altı bloğun hiçbir kaydını neden kaçırmadığımı da hazır söz açılmışken belirteyim. Sondan başlayayım. 1.) Ahmet Coka'nın çizimleri çok güzel, göze hoş geliyorlar. 2.) Onur Caymaz dobra dobra yazıyor, harbi yazıyor. Sahici, tutarlı, ayrıca birikimli. 3.) Kütüphaneleri öteden beri severim, bu yüzden Book Calendar'ın sahibi arkadaş  bir resmini bile görmüş değilim– tanıdığım, her gün karşılaştığım biriymiş gibi gelir. 4.) Sevan Nişanyan olabildiğince açık sözlü bir insan. Zeki, çok çalışkan. Dilbilimci, etimoloji manyağı. Pek çok da dil biliyor. Ne yazık ki hapse girdi. Uzunca bir süre yazılarından mahrum kalacağız. 5.) Levent Cantek'in ilgi alanlarından biri popüler kültür. Ben de öteden beri popüler kültüre meraklıyım; insan kalabalıkları, yığınlar hep ilgimi çekmiştir. Ayrıca, gündemdeki basit bir konuda yazdığı kısa bir yazıda bile derinliğini fark edersiniz. Bloğunda bol miktarda görsel de yayımlar, çoğu ilgi çekicidir.  6.) Cem Akaş alışık olmadığımız biçimde yazan, alışık olduğumuz biçimde yazmayan bir yazar. Oldukça birikimli. Keşke öykü yazmaya ayırdığı vaktini deneme yazmaya ayırsa. Bunun yanında, pek çok konuda çoğumuzun göremediklerini hemen görebilme yetisine sahip. İşte bu altı vatandaşı bunlardan ötürü hiç kaçırmıyorum.

Evet, doğrusu hiç mim yazısına benzemedi. Eh, olduğu kadar artık. Selamlar...

10 yorum:

  1. Çok teşekkür ederimm. Kendine haksızlık etme. Gayet de güzel ve kendini okutan bir mim yazısı olmuş :) ayrıca blogda 10 yılı devireceğine inanamıyorummm =) Süper birşeey. Daha nice yıllar burada ol ki ben de yazdıklarını okuyayım :)
    Yazdığın blogları ziyaret edeyim bakalım :)
    Görüşmek üzere...

    YanıtlaSil
  2. Bence cok guzel bir mim olmus akici ve okutan bir yazi eline saglik :)

    YanıtlaSil
  3. Yanıtlar
    1. Aslına bakarsan on yıldan da fazla, ama blogger olarak dokuz yıl. Bu blogda da sekiz. Zaman çok çabuk geçiyor ya, on yıla ne kaldı şurada? ;)

      Baharla aran nasıl bu arada?

      Sil
  4. En zalim ayda doğmuşum daha nasıl olsun :)

    Burası birden soğudu, şaştık. Gerçi İzmir havası böyle kalleştir :) Kışın pek bi sıkıldım , inşallah bahar yaz güzel geçer diye umuyorum.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Burası soğumakla kalsa iyi, kış geri geldi bildiğin. Neyse ki yarından itibaren tekrar ısınmaya başlıyor.

      En zalim ay hangisi, çıkaramadım? :)

      Sil
  5. Bknz. T.S. Eliot; Çorak Ülke şiiri :) demeyi unutmuşum.

    Nisan.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Okumamıştım bunu, hem ilginç hem güzelmiş.

      "Öyleyse uzak tut köpeği, insanların dostudur,
      Yoksa tırnaklarıyla kazıp çıkarır gene!"

      Sil

Yorumunuzda bir web sayfasına bağlantı vermek istiyorsanız buraya bakabilirsiniz.

Yorumlarla ilgili notlar için buradaki sayfanın sonuna bakabilirsiniz.

Sayfa başına git