9 Kasım 2014

Yıkılan duvarların duyguları

Bugün Berlin Duvarı'nın yıkılışının yirmi beşinci yıldönümüydü. Evet, zaman çok çabuk geçiyor. Tarihe, "yakın tarih" adı altında tanık olmak da tuhaf doğrusu. Bizden önce olup bitenler, mesela altmışlar, yetmişler bir yana, çocukluğumuzda tanık olduğumuz olayların üzerinden de hatırı sayılır denebilecek zamanlar geçmiş olduğunu görmek tuhaf geliyor, evet. Çernobil felaketinin üzerinden yirmi sekiz yıl geçmiş. Oysaki, çok iyi hatırlıyorum, el kadar çocukken televizyonda görünce merakla anneme neler olduğunu sorduğumda, iki-üç yıl önce büyük bir patlama olmuştu, diyerek bana meseleyi anlatmaya çalışmıştı. Demek ki annemin bana bunu anlatışının üzerinden yirmi beş yıl geçmiş; çeyrek yüzyıl. Nasıl derler, eğer ömrümüz vefa ederse ellinci yıldönümü de göz açıp kapayıncaya kadar gelmiş olacak. İnsanın çocukluğunun yakın tarih olmuş olması da bir başka tuhaf. 
*
Sekiz buçuk yıl etmiş, okuduğum okula Oya Baydar gelmişti. Kendisini Milliyet'teki yazılarıyla tanıyordum birkaç yıldır. Gazetede okuyordum ama kitaplarından hiç haberim yoktu. Gidip önce konuşmasını dinlemiş, sonra da kitaplarından birini alıp imzalatmıştım. Sanırım oradaki en ucuz kitaptı da ondan onu almıştım, öğrenciydim, param yoktu. O zamanlar nedense soyadımla adımı da birbirlerinin yerine kullanıyordum. İmzalattığım kitabımı alıp oradan ayrıldım. "Yıkılan duvarların duygularıyla." yazmıştı Oya Baydar. Ne demek istediğini ilkin anlamadım tabii. Daha sonra okuyunca, kitapta yıkılan bir duvarın olduğunu gördüm. Meğer bu kitap "1989 Sonbaharı'nda [Almanya'da] doruğa ulaşan çalkantıların yaşanması sırasında edinilmiş izlenimlerden, gözlemlerden yola çıkılarak yazılmış öykülerden oluşuyor"muş. Çünkü Baydar da 12 Eylül'le birlikte yurtdışına kaçmak zorunda olan aydınlardan biri. On bir yıl Batı Almanya'da yaşamış. Böylece Duvar'ın yıkılışıyla sonuçlanan iki Almanya'nın birleşmesi sürecinden önceki ve sonraki çalkantılı zamanların bizzat tanığı olmuş.
*
Berlin Duvarı'nın yıkılışıyla iki Almanya'nın birleşmesini konu alan çok güzel bir film var: Elveda Lenin. Doğu Almanyalı fakir bir ailenin öyküsünü anlatır. Ağır bir hastalık geçirip komaya giren annesini iyileştirip ayağa kaldırmaya uğraşan bir genç, annesinin gözlerini açmasıyla birlikte ağır bir görevin içinde bulur kendini. Annesinin asla heyecanlanmaması, hayatındaki her şeyin gayet normal olması gerekmektedir. Gelgelelim kadın komadayken Duvar yıkılmış, iki Almanya birleşmiştir. Doğu Almanya'nın siyasi felsefesine son derece bağlı, kendi halinde bir yaşam sürüp giden bu kadın gerçeği eninde sonunda öğrenecektir ancak biricik oğlu bunu ona nasıl söyleyeceğini düşünüp durmaktadır. Bir gün kadın yattığı odanın penceresinden karşı binanın duvarında kocaman bir Coca-Cola reklamı görünce buna bir anlam veremez. Oğlu da çaresiz, annesine bir yalan uydurur. "Coca-Cola aslında sosyalist bir içecekmiş," der, "şimdiye kadar bizden gizlenmiş bu," diye de ekler. Gerisini anlatmayayım, izlenmesini öneririm.
*
"Yıkılan duvarların duyguları" çağrışım gücü yüksek, derin anlamı olan bir söz gibi duruyor. Yıkılan duvarlar ne duyar ne düşünürler acep? Yıllar yılı ayakta kalmış duvarlar... Hele de bu duvarlar insanları birbirinden ayırmak için dikilmişlerse? Birbirini sevenleri; akrabaları, dostları, birbiri için atan yürekleri ayırmışlarsa? Ne duyar ne düşünür duvarlar? Hani derler ya, filanca şey dile gelse de konuşsa... Böylesi duvarlar da yıkılmadan önce dile gelseler de konuşsalar... Kim bilir neler anlatırlar.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Yorumunuzda bir web sayfasına bağlantı vermek istiyorsanız buraya bakabilirsiniz.

Yorumlarla ilgili notlar için buradaki sayfanın sonuna bakabilirsiniz.

Sayfa başına git