Zürafa
Zürafaya özenen çocuklar olmuştur muhakkak. Çünkü, malumumuz üzere, boynu uzundur bu hayvanın ve herhangi yüksek bir yere çıkmadan uzakları görebilir. Doğrusu, yüksek bir yere çıkmak yalnızca uzakları görebilmek için değildir. Çocuklar bazen biz yetişkinler için hiç de yüksek sayılmayan, fakat boylarını aştığı için öte tarafını göremedikleri duvarların ardına bakabilmek için ya yüksek bir yere çıkmaya veyahut birileri tarafından yukarı kaldırılmaya gereksinim duyarlar. Bazen de, herkesin toplanıp izlediği seyirlik bir şeyi, boyları haliyle kısa olduğu için öbür insanlardan fırsat bulup da izleyemezler ve yine birilerinin kendilerini kaldırmasına ihtiyaç duyarlar. Böylesi kimi durumlarda etrafı görebilmek için ağaca çıkar çocuklar. Ama her çocuğun harcı değildir ki ağaca çıkmak. Hem sonra, her zaman ağaç bulunmayabilir. İşte çocuklar boylarının kısa oluşunun dezavantajlarıyla sık sık karşılaştıkları için bol bol hayal kurarlar, kurdukları hayallerde kendilerini büyütürler. Böylece akıllara zürafa gelir. Zaten çocuklar için büyümek demek uzamak demektir. Düz mantık. Meselenin burasında kafalar bulanmasın diye iki açıklama yapmak lazımdır. Apartmanların çok yüksek katlarında oturan çocukların her şeyi gayet de rahat görebilecekleri gibi bir düşünce varsa kafalarda, işe yaramayacağı peşinen bilinmelidir. Zira yüksekliğin ne zaman nerede lazım olacağı bilinmez. Zürafaya özenme meselesinin kaynağı da burasıdır. Pek tabii, aşırı derecede saçma bulunma ihtimali de var bu savın, hadi oradan, zürafaya özenen çocuk da mı olurmuş! Olur diyorum ben, her şey olur. Çocuklar ki hayal güçleri sınırsızdır, illa ki dünyanın bir yerlerinde zürafaya özenenleri de çıkmıştır. Pek mantıksız bir hayal de değildir bu, alt tarafı zürafa olmak isteyeceksin. Boynun uzun olacak ve her an etrafında olup biten her şeyi görebileceksin. Aslında daha da mantıklısı, boynunun zürafa gibi her zaman değil de, şöyle bir tür sihir gibi, senin dilediğin an uzayıp dilediğin an kısalmasıdır.
.
|
|
Hayatımda hiç zürafaya özenmedim ben. Herhalde çocukluğunda zürafaya özenmiş ki bunları böyle söylüyor, diye düşünülebilir. Hayır. Üç-dört yaşlarımda ablalarımla oynadığımız oyunlarda köpek olmuşluğum vardır ama. Hiç kimseyi eve yaklaştırmayan köpekler tanıyordum çünkü, düpedüz onlara özeniyordum. Buna karşılık, balık olduğumu hiç hatırlamıyorum. Çocukluğum dedim de, okulda Köpeğe Özenen Çocuk diye bir hikâye okutmuşlardı bize. Bir köyde yaşıyordu aile. Sabahleyin kalkıp evcek tarlaya gidiyorlardı çalışmaya. Bir gün Ali'nin dikkatini evin köpeği çekiyordu. Köpek de her sabah onlarla tarlaya geliyor fakat gelir gelmez gidip bir ağacın gölgesine uzanıyordu, ta ki akşama onlar eve dönene kadar. Öğle vakti yemek yenince köpeğe de veriliyordu, böylece karnı da doyuyordu. Ali de o köpeğe özeniyordu işte. Demek ki güneşin altında çalışmadan da yaşayıp gitmek mümkünmüş. Ertesi gün aile sabahtan tarlaya gelir gelmez Ali köpeğin yaptığı gibi gidip bir ağacın gölgesine boylu boyunca uzanıyordu. Bunu soran babasına da meramını açıklıyordu. Babasıysa, peki oğlum, senin keyfin bilir, yollu bir şeyler söyleyerek kendi haline bırakıyordu onu. Öğle olunca annesi, babası, kardeşleri işi bırakıp yemeğe oturunca Ali de hemen yanlarına gidiyordu, fakat babası, sen şöyle uzakta dur, sofraya yanaşma, bekle, diyordu. Şaşırıp bunun nedenini sorduğundaysa, ee, köpeğe özenen sensin oğlum, o halde köpek hangi muameleyi görüyorsa sen de onu göreceksin demeye getirerek güya ders veriyordu oğluna. Çocukların çalıştırılmasının kötü bir şey olduğu düşüncesi henüz yoktu piyasada o zamanlar, ya da vardı da benim haberim yoktu. O zamanlar ülkemizde çocuklar insandan da sayılmıyordu galiba. Hoş, şimdi de sayıldığı pek söylenemez ya. Dediğim şudur ki, çocukların diledikleri zaman köpek, diledikleri zaman zürafa olma hakları vardır. Hatta ejderha olma hakları da.
Zürafa Afrika'da yaşar ama Afrika dışında da herkesçe tanınır. Dünya çocukları arasında zürafayı bilmeyen yoktur. Resimlerden ya da belgesellerden görülmesine rağmen bu kadar bilindik olan başka bir hayvana rastlamak zordur. Tanrı her hayvana bir nitelik bahşetmişken zürafaya iki tane uygun görmüş, hem desenleri var, hem boynu uzun. Çok güzel zürafa resmi çizen bir kız var, adı Fatma. Geçen gün bizim okula İstanbul'dan kitap filan gönderildi. Kitaplar kullanılmış ama temiz. Çoğunun üstünde Fatma yazıyor. Biz de bu Fatma'nın, kitapları gönderen kişinin kızı olduğuna kanaat getirdik. Kitapların birinin iç kapağına çizilmiş çok güzel bir zürafa resmi var. Halbuki kızın yaşı çok küçük olmalı, çünkü kitaplar birinci, ikinci sınıf düzeyinde.
Zürafa bir zamanlar eşekti. Sonra büyüdü at oldu. Ondan sonra da şimdiki haline dönüştü. Bir zamanlar eşek olduğunun en büyük kanıtı yeleleriyle kuyruğunun ucudur. Dileyen bakabilir, zürafanın yeleleriyle kuyruğunun ucundaki kıl yumağı tıpatıp eşeğinkilere benzer. Tabii o zamanlar atgillerin boynuzları vardı. Atın, eşeğin, zebranın hep boynuzu vardı. Zamanla evrile evrile boynuzları tamamen ortadan kalktı. Öte yandan zürafanın da evrile evrile boynu uzadı fakat boynuzları tam olarak ortadan kalkmadı. Çünkü enerjisinin neredeyse tamamı boynunun uzamasına gitti. Fakat zürafanın ayaklarının atgillerin aksine tek toynaklı değil de çift toynaklı oluşu bilim insanlarını uzunca bir süre düşündürmüştür. Ama sonunda bunun da nedeni anlaşılmıştır. Tanzanya'da bulunan bir belgeye göre zamanın birinde zürafanın birinin ayağına sivrice bir taş batmış ve toynağını ikiye ayırmış. Bu durum hemen genlerine işlemiş ve bu zürafanın yavrusu çift tırnaklı olarak doğmuş. Bunun da annesi gibi tek ayağı çift tırnaklıymış, öbürleriyse tek tırnaklı. Bu da büyüyüp bir yavru doğurunca yavrusunun iki ayağının tek tırnaklı, ikisinin de çift tırnaklı olduğu görülmüş. Böylece dört kuşakta zürafalar tamamen çift tırnaklı hayvanlar haline gelmişler.
Güzel, maşallah. Bahsettiğin hikayeyi sevdim. Hayvanat bahçesinde zürafa gördüğümde biraz korkutucu gelmişlerdi bana yüksekler baya.
YanıtlaSilTeşekkür ederim Şenay.
SilBen de günün birinde bir zürafaya binmeyi hayal ediyorum. Hayal işte. :))