Son günlerin gözde konularından biri akil adamlık, malumunuz. Biz bu memlekette bir şeyi adamakıllı, doğru dürüst yapmayı ne zaman öğreneceğiz acaba, bunu çok merak ediyorum. Her bir şey yalap şalap yapılmak, yarım yamalak kalmak zorunda mıdır?
Bu son günlerde ortada 100 kadar kişinin adı geçti akil adamlık için. Kaç kişilik kontenjan vardı, kaç kişi seçildi, inanın hâlâ bilmiyorum. Geçen gün şöyle bir baktım adlarına, aralarında her söylediğinin altına peşinen imzamı atacak kadar güvendiğim hakiki aydınlar da var, günahımı istese vermeyeceğim pespaye adamlar da. Nasıl oluyor bu iş, diye soracaksınız. Ben de aynen böyle sordum kendime.
Benim akil adam olarak kabul ettiğim bir kişinin
akilliğini falankes kabul etmiyor, onun akil dediği kişininkini de ben kabul etmiyorsam, ortada iki değişkenli bir sorun var demektir. Bir,
ya o kişi gerçekten akil değildir, iki,
ya da onun akil olup olmadığını anlayacak analitik düşünceden mahrumuz. Yani, her iki durumda da akil adama giren çıkan yok affedersiniz, mesele bizi bağlıyor. Ya bir bölümümüz haklı, diğer bölümümüz yanılıyordur ya da tam tersi.
Bense işe bambaşka bir pencereden bakıyorum.
Bana kalırsa, bir kimsenin akil olup olmadığına bakmadan önce o kimsenin adam olup olmadığına bakılmalı. Çünkü aklın yolu birdir, akil dediğin kişi onun bunun değil, fakat tüm toplumun gözünde akil olmalıdır. Sana akil, bana değil, ne anladım bundan. Oysaki, tekmil toplumun saygı duyduğu, fikirleriyle, davranışlarıyla, yaşam biçimiyle toplumun tamamına yol göstermiş, doğruyu yanlıştan ayırmanın yolunu açmış olan, kısacası adam olan, insan olan kişinin akillik makillik gibi etiketlere zaten ihtiyacı yoktur.